Gittiğinde anlamak
Karar Gazetesi Yazarı Akif Beki'nin bugünkü (21.01.2022)'' Gittiğinde anlamak'' başlıklı yazısı.
Hicaz bir şarkı var; güftesi Aşkın Tuna, bestesi Hüsnü Üstün'den:
"Gittiğinde Anladım".
Kim gittiğinde, neyi mi anlamış:
"Aşkımız ne güzeldi/ Bittiğinde anladım/ Pişmanlıklar faydasız/ Gittiğinde anladım/ Seni çok sevdiğimi/ Kalbimdeki yerini/ Ben senin değerini/ Gittiğinde anladım..."
Hayatınızdan her gidenin ardından söylemezsiniz fakat bu şarkıyı. Bazıları gittiğinde derin bir oh çekip rahatlar, kurtulduğunuza sevinirsiniz.
Hatta giderse arkada dolduralamayacak bir boşluk bırakacağınızı sandığınız, daha sonra kurtulmak istediğiniz birine de dönüşebilir.
Meğer yanlış tanımışsınızdır...
Rusça aslı yoksa, Tolstoy gibi bir büyük üstat böyle bir sözü hiç etmediyse bile doğru; bazı insanlarla iki kez tanışırsınız. İkincisinde artık eskiden tanıdığınız kişi değildir. Tanıyamayacağınız kadar değişmiş, içinden bir yabancı çıkmış, sizin için bir başkası olmuştur, el gibi.
Uğrattığı şaşkınlığı, hayal kırıklığını hiç yaşamadıysanız dahi romanlardan, filmlerden bilirsiniz.
Vaktiyle Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kara mizahına da dolanmış bir dert. "Melek Sanmıştım Şeytanı" adı, tek başına anlatır zaten mevzuyu.
Sevdiğiniz, tutkuyla bağlandığınız biri hakkında yanıldığınızı kabullenmek, zor.
Hele melek sanmışken şeytan çıkmışsa fena yıkılırsınız. Ve kederlenerek hak verirsiniz o deyime:
Ağaca dayanma kurur, duvara dayanma yıkılır, insana dayanma başkalaşır!
Dolayısıyla bazen de değersizliğidir, gittiğinde anladığınız. Sizin için ifade ettiği şey, ancak gidince gözünüzde berraklaşır.
Kaybettikten sonra anladığınızda, evvelce bilemediğiniz için pişmanlık duyduğunuz tek şey, değer değil demek ki.
Gidenin değerini bilememiş olmak kadar değersizliğini bilememiş olmak da aynı üzüntüye gark edebiliyor.
Siyasetten örneği, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski yol arkadaşlarıyla ilgili şu dedikleridir:
"Bizim kendi adımıza 'ah' ettiğimiz husus ise bir dönem bunları adam yerine koyup görev vermiş olmamız. Hatayı kabul etmek ve ders çıkarmak da bir erdem. Biz dersimizi çıkardık, milletimizden de helallik diliyoruz."
Erdoğan, Davutoğlu ve Babacan için böyle hayıflanıyordu. Onlarınsa benzer bir pişmanlığı daha gitmeden yaşadığı ortada. Aksi halde niye ters düşüp AK Parti'den gitsinler?
Karşılıklı bir hayal kırıklığından söz ediyoruz yani. Ve nedamet duygusundan.
Birbirlerinde umduklarını bulamamışlar. Zannettikleri gibi çıkmamışlar. Birbirleri için artık eskiden tanıdıkları, güvendikleri, kefil oldukları kimseler değiller.
Maalesef her film, fragmanda izlediğiniz gibi çıkmıyor. Bazılarının içiyle dışı bir değil, asıl yüzlerini baştan göstermiyorlar. İzleyiciyi aldatan, vaat ettiğini vermeyen, 'ya olduğu gibi görünüp ya göründüğü gibi olmayan' filmler hangimize çatmamıştır?
Neyse ki, bu dünyada ölümden başka her şeye çare bulunur. Pişmanlık, öbür tarafa kalmasın yeter. Tövbe kapısı kapandıktan sonraki o son pişmanlık neye yarar!