'Sözde sanatçılar'ın 'sözde adalet yürüyüşü' deyince
TRT, CHP’nin eylemini “Sözde adalet yürüyüşü” altyazısıyla yansıttı.Katılmayabilirsiniz ama sahibi, kendi eylemini hangi adla tanımladıysa tırnak içinde o adla verir, takdiri halka...
TRT, CHP’nin eylemini “Sözde adalet yürüyüşü” altyazısıyla yansıttı.
Katılmayabilirsiniz ama sahibi, kendi eylemini hangi adla tanımladıysa tırnak içinde o adla verir, takdiri halka bırakırsınız.
Ben başlıktaki her iki ‘sözde’ nitelemesine katılmadığım halde, bakın aslına sadık kalarak alıntıladım.
Sadece ifadenin bana ait olmadığını ve onayladığım anlamına gelmediğini belirtmek için tırnak içine aldım.
Bu kadar basit yani...
Ama TRT’deki editör arkadaşlara asıl uyarım, El Arabiya’laşma tehlikesi konusunda.
‘O NE DİYOR, TAMBURASI NE ÇALIYOR’A BENZEMESİN
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın klişeleşen kriteri şuydu: “Hans ne diyor, George ne diyor beni enterese etmez. Ben Ahmet ne diyor, Mehmet ne diyor ona bakarım...”
Fakat diyelim ki Ahmet’le Mehmet CHP’nin yürüyüşüne destek verdi, adalet istedi...
Hemen başlıyor bir koro, “Hans’la Gerorge da adalet yürüyüşüne destek veriyor” demeye.
Başlıyorlar, “Hans’la George’a sığınmış firari FETÖ’cülere son umut oldu bu yürüyüş” demeye...
Başlıyorlar, “Hans’la George’un kucak açtığı PKK teröristleri de bu yürüyüşe arka çıkıyor” demeye...
HANS’LA GOERGE’TAN NE ÇEKTİ ‘SÖZDE’ MUHALEFET
Oysa...
AK Parti, sessiz demokratikleşme devrimlerini hayata geçirirken aynı Hans’la George’un çok hoşuna gidiyordu.
AK Parti iktidarını göklere çıkarırken CHP’yi yerin dibine yine onlar sokuyordu.
O tarihlerde Hans’la Goerge’un ne dediğine bakılıyordu, ağızlarından çıkan bizi ilgilendiriyordu, övgü ve destekleri çok alakadar ediyordu, hatta can suyu gibi geliyordu, hele muhalefeti yermeleri referans bile teşkil ediyordu.
Kısacası...
Hans’la George’un ne dediği, iktidara yararken muhalefete yaramıyordu.
Fakat araları bozulup iktidar için sorun olmaya başlayınca da muhalefetin başına bela.
Tek fark değerlendirme ölçüsünde...
MUHALEFETİ VE ELEŞTİRİYİ İMKÂNSIZLAŞTIRAN KRİTER
AK Parti’nin kimlik siyasetini reddettiği dönemde söz, sahibinin kimliğine göre değerlendirilmiyordu. Doğruluğuna ve gerçeğe uygunluğuna göre kıymet alıyordu.
Kimin dediği değil, ne dediği belirleyiciydi.
Dediğinde bir haklılık, doğruluk, gerçeklik payı var mı diye bakılıyordu.
Adamına göre değişmiyordu; o söylüyorsa doğru olan, bu söylüyorsa yanlış olmuyordu.
Şimdi ise söylediğinizi başka kimlerin söylediği de artık sizi bağlıyor.
Demokratik bir tepki, Türkiye düşmanlarının hoşuna gitti, darbeci hainlerden ve eli silahlı teröristlerden beğeni aldı diyelim...
Eylemin gerekçesi haklı mı, haksız mı; üzerinde durulmuyor. Velev ki haksız, içeriği çürütülmüyor.
Kafadan kriminalize ediliyor, suçlaştırılıyor, hainler ve teröristlerle kol kola girmekten mahkûm edilip çürüğe çıkarılıyor.
E darbecilerin, hainlerin, düşmanların sevmeyeceği bir muhalefet, yararlanmayacağı bir eleştiri bulunmayacağına göre...
‘Kimleri sevindiriyor, kimlerin işine yarıyor’ ölçüsüne vurduğunuzda hepsi darbecilik, hainlik ve düşmanlık kapısına çıkmaz mı?