Türkiye ve Erdoğan Etkisi
Türkiye, Erdoğan’ın önderliğinde dünya siyasetinde yeni bir sayfa açtı. Açılan yeni sayfa ilk bakışta riskli bir döneme girileceğinin işaretlerini verse de mazlum milletlerin sesinin daha gür duyurulması...
Türkiye, Erdoğan’ın önderliğinde dünya siyasetinde yeni bir sayfa açtı. Açılan yeni sayfa ilk bakışta riskli bir döneme girileceğinin işaretlerini verse de mazlum milletlerin sesinin daha gür duyurulması ve gerçekten dünyanın beşten büyük olduğunun ikrarı bakımından bu durum büyük anlam ifade ediyor. Özellikle İslam ülkelerindeki despotik, antidemokratik ve halk düşmanı yönetimlerin tasfiyesinin ilerleyen dönemde gerçekleşebilmesi için bu akımın güçlü bir dalga olarak yayılması gerekiyor. Bu dalga, artık ezilen ve hayat hakkı tanınmayan mazlumların dünya siyasetinde yok sayılmalarının sonunun geldiğini işaret ediyor.
Erdoğan’ın “dünya beşten büyüktür” ve benzeri itirazları, dünyanın yeniden şekillenmesi için bir kıvılcım yakmıştır. Bu kıvılcım, daha sonra büyük bir aleve dönüşecektir. İslam dünyasının neresine giderseniz gidin, belki yönetimler düzeyinde değil ama halklar seviyesinde Türkiye ve Erdoğan’a olan sevgi büyüyor. Erdoğan’ın Sudan ziyaretinde bir üniversite rektörünün söyledikleri bu sevgiye ciddi bir kanıt oluşturuyor. Rektör diyor ki “Bu gençler seni bekliyorlardı, hoş geldin sefa geldin! Sen ki Kudüs konusunda dik durdun, sen ki Filistin’in yanında durdun, sen ki Arakan’a yardım ettin, sen ki dünyanın bütün ekabirine söylenmesi gerekenleri açık yüreklilikle söyledin!”
Gerçekten de Erdoğan her gittiği İslam ülkesinde büyük bir sevgiyle karşılanıyor. Üstelik bu doğal bir durum. Önceden hazırlanmış, planlanmış bir şey de değil. İşte tam bu noktada bu sevgiyi bir sinerji ve bütünleşmeye çevirmek, buradan toplu bir direniş haritası üretebilmek lazım. Ümmetin en azından halklar düzeyinde en temel meselelerde konsolidasyonu kucaklaşma ve sevgi temelli bir anlayışla gerçekleşebilir. Burada dikkat edilmesi gereken tek şey; yukarıdancı, hami ve baskın bir dil ve tavır kullanmadan bunu yapmak. Kardeşlik ve eşitlik ekseninde bu ilişkilerin yürümesi gerekiyor.
***
Elbet Bir Gün Değişecek
Adını sıkça telaffuz ettiğimiz, ancak etkisi ve varlığı konusunda şüpheye düştüğümüz bir şeydir “İslam Dünyası.” Bölük pörçük, otoriter yönetimlerin sultasını kurduğu, savaş ve işgaller yüzünden perişan vaziyetteki İslam Dünyası. Savaş, sadece askeri düzeyde değil, kültürel ve ekonomik olarak da bu dünyayı pençesine almış vaziyette. Kimliğinden, varlığından, duruşundan çok şey aşınmış bir İslam dünyası ile karşı karşıyayız. Ama bu tablo elbette değişecektir. Umudumuzu kaybetmememiz gerekiyor. İslam Dünyası yeniden ayağa kalkacaktır. Hem de kendiliğinden. Yeşil kuşak gibi yeni nesil projeler üzerinden değil. O günleri göreceğiz. Bu bir temenni değildir. Ama yolumuz uzun. Önce uyanmamız ve bazı şeylere itiraz etmemiz gerekiyor. Erdoğan nasıl ki BM’de Kudüs konusunda bütün dünyayı ABD’nin haksız kararına karşı ayağa kaldırmayı başarabildiyse herkes kendi çapında bir şeyler yapmak zorunda. Artık küresel güçlerin mutlak hakimiyetinin sorgulandığı bir döneme girdik. Bu yeni dönemde süper güçler bile geleneksel posizyonlarından çok şey kaybedecekler ve gelişen İslam Dünyası karşısında tavır değişikliğine gitmek zorunda kalacaklardır. Ama bunun için önce bizim bir şeyler yapmamız lazım. Madem ki bir şeylere itiraz ettik, madem ki haklılığımızı bütün dünyaya duyurduk bundan sonra bu haklılığın altını yoğun bir gayretle doldurmamız icap eder.