Eğitimin krizi, din eğitimi ve İmam Hatipler (I)
İmam Hatiplerin tarihi bir yönüyle yakın tarihimizi, devletin din ve toplum ile yaşadığı sancılı ilişkiyi, darbelerle savrulan siyasi iklimde teneffüs edilen yürek yakan havayı da akla getiriyor. Şimdinin en meşru...
İmam Hatiplerin tarihi bir yönüyle yakın tarihimizi, devletin din ve toplum ile yaşadığı sancılı ilişkiyi, darbelerle savrulan siyasi iklimde teneffüs edilen yürek yakan havayı da akla getiriyor. Şimdinin en meşru kurumları olarak taltif edilen İmam Hatip Okulları, dünün sakıncalılar listesinin başına yazılıyordu. Şimdilerde bu okulların bir meşruiyet sorunu olmasa da dünyanın genel seyri içerisinde eğitimin yaşadığı kriz din eğitimi için de kırmızı alarm veriyor. Sistem nezdinde meşruiyet sorunu siyasi iradenin tasarrufları ile çözülmüş olabilir. Ne var ki toplumsal dönüşüm ile ortaya çıkan sorunlar çok daha derin çabalara davetiye çıkarıyor. Bu dönüşümleri tetikleyen siyasi, sosyolojik, teknolojik dinamikler yeni okumalar yapılmasını zorunlu kılıyor. Hiç sakınmadan, çekinmeden bunun Türkiye’de henüz fark edilmiş bir mesele olarak görülmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Rahatlık söyleyişte, yoksa bu durum maalesef çok dramatik.
Bir İmam Hatipli olarak bu okullara ilişkin her gelişmeyi yakından takip etmeye çalışıyorum. Bununla birlikte maarif meselemize ilişkin sıkıntıların giderilmesini, bu okulların da içinde yer aldığı eğitim sisteminin genel durumuna, niteliğine ilişkin dikkatimiz ile mukayyet olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla yasal mevzuatı, felsefesi, örgütlenmesi ve personel sayısıyla devasa bir sistemin içerisinde yer alan bu okullar, sistemin hem kendisinden kaynaklı sorunlardan hem de dünyanın genel seyri içerisinde eğitimin karşı karşıya kaldığı sorunlardan muaf değiller.
İşte böyle bir vasatta 14. İmam Hatipliler Kurultayı, İmam Hatipliler Derneği ÖNDER tarafından bu yıl İzmir Çeşme’de yapıldı. Misyonunu bu okulları yaşatmak, geliştirmek olarak belirlemiş bir STK olan ÖNDER takdir edilecek faaliyetler yapıyor. Bu kurultay ortaya konan çaba ve emeklerin bir neticesi olarak vücut buluyor kuşkusuz. Hayırlı olsun. Allah bunca çabayı emeği zayi etmesin. Tarihi tecrübemiz ile sabittir ki bir şey yapacaksak işte bu tür kurum ve kuruluşların çabası, emeği ile yapacağız. Hiçbir yerden sihirli bir formül önümüze düşmeyecek, tek dokunuşla hiçbir hastalığımız sıhhat bulmayacak. Bizzat toplumun içinden çıkan kurumlar eliyle sürdürülen bir sıhhat arayışı, meselesinin ne olduğunun bilinciyle hareket ederek aksayan yanlarına, eksikliklerine ve sorunlarına şifayı bulmakta gecikmeyecektir. Yeter ki arayışımız, derdimiz olsun. Hakikat yolu uzundur, kestirmesi yoktur; yeter ki yolculuğumuz daim olsun.
Bu vesileyle ÖNDER’in düzenlemiş olduğu kurultaya ve kurtulayın sonuç bildirgesine ilişkin bazı kanaatlerimi paylaşmak istiyorum.
Birincisi; Bu tür kurultaylar sorgulamaların, derin okumaların yapıldığı; gözlerin oraya çevrildiği, söylenen ve söyleneceklerin merak konusu olduğu organizasyonlar olmalı. 14. İmam Hatipliler Kurultayı’nın 7 maddelik sonuç bildirgesi ise son derece genel kavramlar ile hiçbir meraka ve ilgiye talip olmadığını haykırıyor. Genel ifadeler ile yazılan sonuç bildirgesi bir şey söylendiği hissi yaratmakla birlikte hiçbir şey söylemiyor. Herkesin katılmakta, onaylamakta sakınca görmeyeceği böyle bir sonuç metni esasında hiçbir şey söylemiş oluyor. 2017 yılındayız. 2090 yılında da kurultayın sonuç bildirgesini aynen kullansanız kimse yadırgamaz. İşte öyle bir sonuç bildirgesi var elimizde.
Ne mevcuda ilişkin bir teklif, ne takibi yapılacak bir süreç, ne kısa, orta, uzun vadeli bir hedef…. Hiçbiri yok! Sadece kurultayın beklenti ile sona erdiği sonuç bildirgesinin son maddesinde yer alan şu cümle ile ilan ediliyor : “Çocuklarımızın özgüvenini sarsacak ve geleceğe dair umutlarına engel olacak her türlü belirsizliğin ortadan kaldırılması ve uygulanacak eğitim modellerinin bir an önce kararlaştırılmasına dair güçlü beklentimizi ifade ediyoruz.” Beklenti ifadesinden fazlasını beklerdim şahsen.