Nevzat Tandoğan ölmedi muhtelif illerimizde yaşıyor!

Demokrat Parti’nin kurulduğu CHP’ye muhalefetin ise giderek arttığı yıllardı.  O yıllarda patlak veren Ankara cinayeti davası beklenmedik bir şekilde ilerliyordu. Devrin en ünlü bürokratı, gerçek katili...

Demokrat Parti’nin kurulduğu CHP’ye muhalefetin ise giderek arttığı yıllardı.  O yıllarda patlak veren Ankara cinayeti davası beklenmedik bir şekilde ilerliyordu. Devrin en ünlü bürokratı, gerçek katili sakladığı ve suçu üstlenmesi için başka bir şahsa baskı yaptığı yönündeki iddialar sebebiyle Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade vermek zorunda kalmıştı. Dahası, “tanık” olarak çağrıldığı mahkemede “sanık” durumuna düşmüştü. Bu onun için kolay hazmedilebilir bir şey değildi. Sürekli hakkında çıkan olumsuz yayınlar artık gözden düşen bir bürokrat olmasının getirdiği hayal kırıklıkları ile birleşerek 9 Temmuz gününe gelindi. O gün bir zamanların kudretli bürokratı için bu dünyadaki her şey sona erdi. Canına kıymış, kendi evinde intihar etmişti.

9 Temmuz 1946’da canına kıyan o isim, tam 17 yıl Ankara’yı yöneten Nevzat Tandoğan’dan başkası değildi. Siyaset bilimci Orçun İmga onun 17 yıl boyunca şehri Tek parti ideolojisine bağlı olarak ‘demir yumrukla’ yönettiğini anlatır. Halkla kurduğu ilişkiyi ise ‘velayet-vesayet’ ilişkisi olarak tanımlar.

Kaynaklarda dönemin zihniyetinin gereği olarak Tandoğan’ın bir ‘halk terbiyecisi’ olduğundan bahsedilir. Oysaki adam sirkte çalışmıyordu, şehir yönetiyordu! Tek başına bu tabir bile Tandoğan zihniyetini ve dönemin yönetme usulünü anlamak için kâfidir. Yasakların keyfiliğini ve saçmalığını örneklemek için kullanılan “Çimlere basmayınız!” türünden uygulamalar da ilk kez onun tarafından hayata geçirildi. Ama ona yıllar sonra bile silinmez bir ün bahşeden asıl şey bunlar değildi.

Tandoğan’ın tarihe mâl olmuş kimi şahsiyetlerle yaşadığı diyaloglar ve bilhassa kılık-kıyafet hususunda takıntıya varan uygulamaları, sahip olduğu ünde büyük pay sahibiydi. Said Nursi’ye zorla şapka giydirmeye çalışması kaynaklarda geçer. Şehirde estirdiği kıyafet terörünün mağdurlarından birisi de Âşık Veysel’di. Âşık Veysel Ankara’ya gelmiş, kıyafeti sebebiyle Ulus Meydanı’na alınmamıştı. Final diyebileceğimiz anekdot ise Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben sarf ettiği sözdür: “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek; ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”

Bu söz, Türkiye’de devlet-toplum ilişkisinin tarihi yazılırken ‘referans vecize’ olarak literatürde müstesna bir yer işgal edecektir.

Tandoğan 1946’da intihar etti. Onun ölümü zihniyetinin öldüğü anlamına gelmiyor. Bugün inancı, düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun devlet-toplum ilişkisinde  ‘velayet-vesayet’ ilişkisini savunan, kendisini ‘halk terbiyecisi’ olarak gören her kişi ve kurum Tandoğan’ın varisidir. Hep öyle anılacaklar ve bu tıpkı Tandoğan’da olduğu gibi arkalarında bıraktıkları silinmez bir iz olarak kalacaktır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İnsanlar çocuklarına nasıl ihanet ederler? 29 Ağustos 2018 | 5.891 Okunma Mel Gibson, Malik Bin Nebi ve bayramlık sorular 22 Ağustos 2018 | 2.501 Okunma Kriz sıra dışı değil, sıra dışı olan… 15 Ağustos 2018 | 3.627 Okunma MEB’in eylem planı 08 Ağustos 2018 | 392 Okunma Ya inşa ederiz ya da sürükleniriz! 01 Ağustos 2018 | 3.589 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar