Tribüne koşanlar ve oyun kuranlar
Ülkenin yasaklardan, darbelerden süzülüp gelen tarihinin yapıbozumuna uğradığı bir vasattayız. Sancılı bir geçiş dönemindeyiz. Menzilde değiliz, istikamet üzereyiz. Siyasetin ana aksının...
Ülkenin yasaklardan, darbelerden süzülüp gelen tarihinin yapıbozumuna uğradığı bir vasattayız. Sancılı bir geçiş dönemindeyiz. Menzilde değiliz, istikamet üzereyiz. Siyasetin ana aksının özgürlüklerin genişlemesi, farklılıkların tanınması, bu ülkede her türden ayrımcılığın, ötekileştirmenin, yok saymanın, kendinden menkul devletlû tavrının son bulması istikametinde ilerleme gösterdiği bir aralıktayız. Kuşkusuz bunda toplumun türlü badirelerden, acı hatıralardan damıttığı sağduyuyu önceleyen tecrübesinin katkısı büyük. Eğer toplum, eşiği siyasetten önce aşmamış olsa idi, hiçbir siyasi hareket ve kadro toplumu bulunduğu noktadan farklı bir noktaya taşıyamazdı. Türkiye’de evvela toplum siyaseti kuşattı. Siyaset toplumun beklentisine cevap üretebildiği ölçüde önündeki bariyerleri aşma kudretine kavuştu. Öte yandan tüm bu süreçte meşruiyet çizgisini toplumsal sağduyunun dışında arayanlar için ise siyaseti kuşatma hamleleri türlü formasyonlar, farklı kompozisyonlar içinde sürüp gidiyor.
İçinde bulunduğumuz fotoğraf esasında böyle bir görüntü veriyor. Bu görüntüde aktörler konjonktüre göre değişebilir; lakin esasında iki kulvarda ilerleyen bir hat üzerinde olduğumuz gerçeği çok da yoruma açık değil. Ancak bu fotoğraf gerilim yüklü ve Türkiye’de siyasetin çatışmadan yoksun bir anı vaki değil. Yakın bir gelecekte de tarafların pozisyon alışlarında radikal bir değişiklik olacağını söylemek mümkün gözükmüyor.