Liyakat ve Vicdan
Bir kimsenin bir işe uygunluk ve yaraşırlık durumu liyakat oluyor. Bu uygunluk durumunu ihtiva ediyorsanız bir de ehliyetiniz oluyor. Ehliyet de “ustalık, uzluk” oluyor. Kişiler, statülerini bu kriterler ölçeğinde...
Bir kimsenin bir işe uygunluk ve yaraşırlık durumu liyakat oluyor. Bu uygunluk durumunu ihtiva ediyorsanız bir de ehliyetiniz oluyor. Ehliyet de “ustalık, uzluk” oluyor. Kişiler, statülerini bu kriterler ölçeğinde kazandığında ise ortaya “adalet” çıkıyor. Kim istemez adaleti?
Gelelim adalete. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme de adalet oluyor. Hepimizin ihtiyacı olan güç adalettir. Peki, nereden geliyor bu kavramlar? Hak, hukuk, adalet kavramlarının kökü nedir? Birlikte düşünelim. Bakalım sarsılacak mıyız? Bakalım, kendimize gelecek miyiz? Ha, bu arada, nereden çıktı şimdi bu kavramlarla oynamak diyorsanız, açıklayalım:
Darbe girişiminin ardından Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Hüseyin Bağ'ın, öğretmen eşi Derya Bağ'ı Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü'ne Enstitü Sekreteri olarak atadığı basına yansıdı. Sayın Rektör bu atamaya dair, "Eşim olduğu için değil, yetkin olduğu için atadım" diyormuş. Doğrudur, yetkindir yani liyakatlidir. Tek liyakatli olan eşi mi vardır? Başkası yok mudur? Peki, kim bu Rektör?
15 Temmuz ihanetinin ardından “emin” bir insan olarak görüldüğü için kendisine vekâleten verilen görev, 19 Nisan 2017 tarihinde de asalete dönüşmüştür. 19 Nisan'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından asaleten rektörlük ataması yapılan Prof. Dr. Hüseyin Bağ, öğretmen eşini üniversite bünyesinde görevlendiriyor. Şimdi insanın birden “Yok daha neler!” diyesi geliyor. Böyle bir zamanda, yapma be hocam! Sana devletin en büyük makamı güvenmiş, inanmış, seni asaleten atamış. Başımıza ne geldiyse bu kadrolaşma belasından geldi. Bu atama vicdanları yaralamıştır. Şimdi başka vicdanî bir duruma göz atalım mı? Buyurun!
Elinde Sürahi Tutan Adam
FETÖ yargılamalarında mahkeme aşamasına gelindi. İddianameler hazır. Şükür, katiller, hainler hesap verecek. Evet, “katil” ve “hain” bu iki kelime önemlidir. Her şey ortadadır. 248 şehit ve binlerce gazi var. Bunların kanı, canı bu vatan için gitti. İhraçlar var, 50 bin civarında tutuklu var. Adlî kontrol şartıyla serbest olanlar var. Bir de kaçanlar var!
FETÖ yargılamaları, soruşturmaları öyle karmaşık ve öyle akıl almaz bir sürece evrildi ki toplumda kafa karışıklığını da beraberinde getirdi. Adam diyor ki dün tutuklayan savcı, bugün FETÖ'den ihraç veya o da içerde. Bir iddianameden cümle okuyorlar: “Sanığın evinde yapılan aramada ‘2009 tarihli Zaman gazetesi' bulunmuştur.” Budur sulandırma! Bu iş tabii ki kolay olmayacak. Adalet yerini bulacak mı, diyorlar. İnşallah bu süreçte korunanlar olmaz! Siyasî ayak mayak derken iş sulandırılmamalıdır. Milletin ciğeri kavrulmuşken, kavuranlar salınmamalıdır! Kavrulanların âhı arşa çıkmışken, kimse perde ardında hesap yapamaz!
Son günlerde “elinde sürahi tutan adam” fotoğrafı sosyal medyada yayıldı. Bir yemek masası, masada elebaşı meczup ve avaneleri var. Bir de onlara hizmet eden ve elinde sürahi olan bir kişi. “Bu masadaki herkes serbest, bir tek elinde sürahi tutan adam içerde!” diyorlar. Tabii ki bu kadar da değil ama milletin vicdanını yaralayan uygulama veya adımlardan da kaçınmak veya yanlış algı oluşturmamak gerek. Davaların ağır gittiğinden şikâyet edenler de var. Adalet mülkün temeli ise herkes için adalet diyeceğiz. “Kurunun yanında yaş da yanar” dedirtilmemelidir.
FETÖ'nün siyasî ayağı deniliyor. Yani yine ayak! Hep ayaklar mı sorumlu kardeşim! Bu işin başları nerede? FETÖ'nün siyasî başlarına operasyon yapılmalı ki milletin vicdanı rahat etsin! 7 bin 112 kişi kaçmış, aranıyor! 15 Temmuz'da şehit olan Halil Kantarcı'nın eşi Ayşe Kantarcı sonunda isyan etti. Bu durum vicdanları yaralamıştır.
Hiçbir mağduriyet, devletin bekasının önüne geçemez! Hiçbir mağduriyet 248 şehidin yürekleri yakan acısının önüne geçemez! Vicdanlar yaralanmadan adalet tesis edilmelidir. Zira geciken adalet, adalet değildir!