Bilanço
Gülencilerin orduda bu denli güçlü olabileceğini kimse aklına getiremezdi. Nitekim siyasi iktidar, MİT, Genelkurmay dahi getirememiş olmalı ki, devlet, bırakın devleti tüm bir sistem gafil avlandı.Bir kaç yıl önce...
Gülencilerin orduda bu denli güçlü olabileceğini kimse aklına getiremezdi. Nitekim siyasi iktidar, MİT, Genelkurmay dahi getirememiş olmalı ki, devlet, bırakın devleti tüm bir sistem gafil avlandı.
Bir kaç yıl önce istihbarat başkanının katıldığım bir brifinginde, ardından dönemin İçişleri Bakanı'yla yaptığım bir görüşmede, cemaatin ordu içinde kadrolaştığı, ancak bunun kritik noktada olmadığı iddiası/iması dile getirilmişti. Tasfiyeler konusunda Genelkurmay'ın temkinli hareket ettiği, dönemin Genelkurmay Başkanı Özel'in şüpheden yola çıkarak sert tasfiyeye gitmek istemediği söyleniyordu. Bu muhtemelen Akar için de geçerliydi.
Aslında darbe bir anda gelmedi.
İlk ipuçları 2010-2011'de ortaya çıktı. Cemaatçi istihbaratçıların post-Ergenekon adını verdikleri operasyonlar çerçevesinde, bu yapıyı gören ve tehlikesine işaret eden Hanefi Avcı (Eylül 2010) Nedim Şener ve Ahmet Şık (Mart 2011) gibi isimler Ergenekoncu oldukları iddiasıyla tutuklandı. KCK operasyonlarıyla (Kasım 2011) bu yapının Kürt politikasını şekillendirme hamlesi başladı. Balyoz davası da aynı yıl açıldı. Bu davanın iki yüzü vardı. Bir tarafında seminer notlarının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyduğu gibi darbeci subaylar, diğer tarafında ise Gülencilerin türlü sahteciliklerle onların arasına kattıkları ve onlar üzerinden orduda tasfiyeyi hedefledikleri mağdur ve masum subaylar bulunuyordu. (Balyoz'daki sahtecilik konusunda şüphelerime rağmen ben de olanı geç farkedenler, vesayetin tasfiyesi boyutuna endekslenenler arasında yer aldım).