HDP ve siyasetin ölümü...
Kürt meselesinde HDP adım adım bir “çözüm ve etkileşim aracı” olmaktan çıkıp, bir “dayatma ve meydan okuma” cihazı olmaya ilerliyor. DTK bildirisini kamuoyuna taşıma, savunma, siyasileştirme...
Kürt meselesinde HDP adım adım bir “çözüm ve etkileşim aracı” olmaktan çıkıp, bir “dayatma ve meydan okuma” cihazı olmaya ilerliyor. DTK bildirisini kamuoyuna taşıma, savunma, siyasileştirme görevini HDP üstlenmiş bulunuyor.
Söz konusu bildiri, “özerklik talebi” üzerine oturuyor ve bunun tartışılması isteniyor.
Aslında bunda ya da buraya kadar bir sorun yok. Ademi merkeziyetçi bir yaklaşım, bu sorunun çözüm yöntemlerinden, Kürtlerin taleplerinin karşılanma yollarından birisi ve demokratik düzende tartışma-talep-karar ilişkisi hayati...
Ancak bu talep şiddetin bitirilmesi için “ön koşul” haline getirildiği andan itibaren, şiddeti meşru bir araç, hatta değer olarak tanımlamaya başlıyor ve siyaset yerini bir anda dayatmaya bırakıyor.
Karşımızdaki büyük resim budur.
Nitekim, bildiri “silahlı özyönetim ilanlarını sahipleniyor”. Bunları korumaya yönelik “şehir savaşlarını haklı ve meşru direniş” olarak gösteriyor. Başta Kürtler olmak üzere halkı bu “direnişe” katılmaya davet ediyor. Şiddete son vermek için devletin özerklik talebini kabul etmesini talep ediyor.
Şunun altını özellikle çizmek gerekir:
Siyasi olan ya da siyasete işaret eden sadece bir talebin kendisi değildir. Aynı zamanda o talebin dile getirilme biçimi ve buradan doğan meşruiyetidir.