Kapalı daire…
Sorgulamaya yanaşmadığımız, karşı tarafta gördüğümüz zaman hoşnutsuzca mırıldandığımız bir zihniyet sorunu zaman zaman gelir içinize oturur.Zihniyet altında pek çok farklı...
Sorgulamaya yanaşmadığımız, karşı tarafta gördüğümüz zaman hoşnutsuzca mırıldandığımız bir zihniyet sorunu zaman zaman gelir içinize oturur.
Zihniyet altında pek çok farklı toplumsal yapının, siyasal eğilimin yaşadığı bir çatıdır.
Nasıl?
Türkiye'de hakim siyaset algısındaki “kök anlayış” kimlik ve mensubiyet üzerine kuruludur. Bu anlayış, ana hatlarıyla, çok parçalı toplum fikrini tek parçalı millet kavramıyla ikame eder.
Tarihi milletler ve kültürler arası gerilim olarak tanımlayan ve süreli bir seferberlik hali olarak “devlet-siyaset-toplum-insan” özdeşliği kurma eğilimi taşıyan bir yapıdadır.
Diğer bir ifadeyle mensubiyet duygusuna yapılan aşırı vurgu, bütün ataerkil düzenlerde olduğu gibi burada da, “içine kapalı doğal düzen” algısını her aktörün içine doğduğu doğal bir değer kılar.
İçe kapalılık ise doğal olarak kuvvetli bir öteki mefhumunu besler ve kimlik tanımında “öteki” fikrini hatırı sayılır bir şekilde araçsallaştırır.
Gelelim kritik noktaya...
Bu zihniyette “sabit ve en güçlü öteki din, kimlik, gelenek” olarak Batı'dır.
Batı algısı bu anlayışta birbirini besleyen iki temel unsur, hem “din-mensubiyet ilişkisi” hem “kimlik-tarih ilişkisi” açısından kilit bir rol oynar.