Orduyu yeniden kurmak
Darbe girişimi sonrası, yarım kalmış “sivilleşme meselesi”ne doğal olarak yeniden el atıldı. Jandarma Teşkilatı ve Sahil Güvenliğin İçişleri Bakanlığı'na bağlanması yarım...
Darbe girişimi sonrası, yarım kalmış “sivilleşme meselesi”ne doğal olarak yeniden el atıldı. Jandarma Teşkilatı ve Sahil Güvenliğin İçişleri Bakanlığı'na bağlanması yarım kalan işlerin önemli kalemleri arasındaydı.
Önemli olan daha pek çok kalem var.
Asker-sivil ayrımı üzerinden devletin işleyişini iki parçaya bölen Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile sivil yargı karşısında geniş bir saha kapsayan askeri yargı meselesi bunlardan birisidir. Askeri harcamalar ve mallarının parçalanmış ve eksik denetimi bir diğeridir. Askeri işler açıdan “fiilen yetkili ancak sorumsuz” Genelkurmay Başkanlığı ile “siyasi olarak sorumlu yetkisiz” Milli Savunma Bakanlığı'nın ilişkilerinin çarpıklığı bir üçüncüsüdür. Subay eğitiminden askeri sosyalizasyon süreçlerinden Milli Güvenlik Kanunu ve İç Hizmetler Kanunu'nun sorunlu maddelerine, milli güvenlik, asker, vazife tanımlarına uzanan vesayet mantığı yüklü bir mevzuat dördüncü bir kalemdir.
Bu dönemde muhtemelen bu konulara el atılacaktır.
Nitekim Genelkurmay Başkanlığı'nın cumhurbaşkanlığına bağlanması (ki başkanlık sistemine geçilmeden gerçekleşmesi yanlış olur), kuvvet komutanlıkların statüsü, kalkışmalara önlem olarak başkent ve büyük kentlerdeki askeri birliklerin şehir dışına çıkarılması gibi hususlar tartışılıyor.
Ancak mesele vesayet düzenine ilişkin tortuları ve kalkışma riskine ilişkin açıkları taramak, bulmak ve temizlemekten ibaret değildir.
Mesele, gerek asker-sivil ilişkilerini, gerek askeri kurumu belli sistematik etrafında yeniden oluşturmaktadır.
Bu köşenin takipçileri yıllardır bu konular üzerine çalıştığımı ve bunları tekrar tekrar dile getirdiğimi bilirler.
Şimdi yeniden zamanı...