Sopaya mahkum olmak
Sorunlara salt asayiş gözlüğüyle bakar, asayiş dili ve politikalarını sisteme hakim kılarsanız, asayiş zihniyetini de yaygınlaştırır, asayiş kurumlarını siyasi oyuna sokarsınız. Sorunların...
Sorunlara salt asayiş gözlüğüyle bakar, asayiş dili ve politikalarını sisteme hakim kılarsanız, asayiş zihniyetini de yaygınlaştırır, asayiş kurumlarını siyasi oyuna sokarsınız. Sorunların çözümünde siyasi imkanları azaltır, ülke hayatında demokratik alanı daraltırsınız. Sonuç olarak sorunlara ve “sopalara” mahkum olur ve onlar tarafından yönetilmeye başlarsınız.
Türkiye bu fasit dairenin tarihi laboratuvarından birisidir.
Hükümet tarafından TBMM Başkanlığı'na sunulan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'na ve bazı kanunlara ilişkin tasarı bu açıdan tam ve çift yönlü bir örnek.
İlk yön:
Her zaman aynı şey olur. Önce terörle mücadele “ihtiyacı, gereği, kaçınılmazlığı gerekçesi”yle gelen siyasi alan ve hak daralması yaşanır, sonra yetki sorumluluk mekanizmaları yapısal ve kalıcı biçimde bozulur.
Sistematik de her zaman aynıdır. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim rejimlerini andıran şekilde kimi temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, esnetildiği bir düzen tesis edilir. Bu düzen zaman içinde kendi iç dinamiğiyle, yargı denetimsizliği yoluyla, siyasi ve idari iradenin hiyerarşide yer değiştirmesiyle güvenlik güçlerinin, özellikle askerin siyasi ağırlık kazandığı ve devlet içinde özerkleştiği başka bir düzen üretir.
Olağanüstü hukuk rejimi kokusu bir süredir ortalarda dolaşıyor.
2015 tarihli iç güvenlik yasasında, yargı kararı gerektiren arama, gözaltı gibi eylemlerin idarenin ve emniyetin takdirine bırakılması bu açıdan ilk sorunlu adımdı.