Uzlaşma ihtiyacı ve “bünyesel problem”…
İlter Turan'ın dün Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşideki şu tespit önemliydi:“Yargı, özerkliği aşınmış bağımsız bir güç olma niteliğini kaybettiği (…) için...
İlter Turan'ın dün Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşideki şu tespit önemliydi:
“Yargı, özerkliği aşınmış bağımsız bir güç olma niteliğini kaybettiği (…) için tartışma çıkıyor. İçişlerine bakıyorsunuz kolluk kuvvetlerinin ve ülke yönetiminin çok partizanlaştığı endişesinden kaynaklanan bir inatlaşma var. Milli Eğitim ideolojik cihazlanma diyebileceğimiz bir mücadeleyle ilgili. Siyaset bir dünya görüşünün başka bir dünya görüşüne egemen kılma gayreti olarak görülünce, tabii bunun araçları önem kazanıyor. Yerleşik bir demokraside bunlar tartışma konusu değildir. Bizim böyle bir bünyesel problemimiz var…”
Bu köşede altını çok çizmişimdir:
Toplulukçu-ataerkil bir dokuda siyaset, toplumsal grupların yaşam alanlarını fayda ve kavga üzerinden diğer grupların aleyhine genişleme arayışına dayanır. Fayda ve kavga, bunun devamı olarak denetim ve sadakat arayışı, ilkeyi, kuralı, kurumu, ortak değeri, tüm hakemlik mekanizmalarını yok eder, en azından bozar. Böyle bir gelenekte uzlaşma kültürünün gelişmesi, ortak alanların, ilke eksenli düzenleyici mekanizlamaların oluşması zordur.
Türkiye, yönetilebilmek için uzlaşmaya muhtaç olduğu bir dönemde bulunuyor. Koalisyon görüşmeleri bir süre sonra başlayacak. Bu görüşmelerin önündeki en büyük engel bu ataerkil dokudur, İlter Turan'ın tarif ettiği o bünyesel problemdir.