Ah Erbakan hoca, ah!
Tamam; devleti düşündün.. Eyvallah; milleti önceledin.. Tamam; kimseye düşmanlık beslememeyi, İslam’ın bir üstünlüğü olarak gördün.. Sana kan kusturanlara bile, ilişkilerinde hiçbir sertlik...
Tamam; devleti düşündün..
Eyvallah; milleti önceledin..
Tamam; kimseye düşmanlık beslememeyi, İslam’ın bir üstünlüğü olarak gördün..
Sana kan kusturanlara bile, ilişkilerinde hiçbir sertlik tepkisi vermedin..
Hep yumuşak oldun.
Hep nazik davrandın..
Senin emrinde olması gerekenlerin, “Biz Atatürk düşmanları ile birlik olamayız”şeklindeki terbiyesizce, ahlaksızca sözlerine bile, nezaket dairesinden ayrılmadan mukabelede bulundun..
Senin ne kadar sertlikten uzak olduğunu.. Birebir bildikleri halde.. Seni tanıdıkları halde..
Sözlerini çarpıttılar, “Kanlı mı olacak, kansız mı” cümlenin hangi anlamda söylendiğini çok iyi bildikleri halde, sana edepsizce saldırdılar..
Hele bir tanesi..
“Başbakan değil, istersen bilmemne bakanı ol” diyerek..
Küstahlığa zirve yaptırdı..
28 Şubat 1997 MGK toplantısından çıktığında..
İsteseydin, 27 Nisan 2007 muhtırası sonrasında Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi 28 Şubat’ın ertesi günü “Hodri meydan” deyip..
“Seçimlere gidiyoruz” deseydin..
Eze eze, tek başına iktidara geleceğini, herkes kabul ediyordu..
Bu yönde sana baskılar da geldiği halde..
“Seçimlerden daha 1.5 yıl önce çıktık.. Tekrar seçime gitmeye gerek yok.. Biz bu karşıtlarımızı da ikna ederek, milletimizin acil sorunlarına deva olmaya devam edeceğiz” dedin..
Muhaliflerine ders vermek istemedin..
Askeri vesayetin mimarlarının, MGK toplantısındaki küstahlıklarına rağmen..
Kartel gazetelerine attırdıkları, “Hoca, askerlerin anlatımları karşısında boncuk boncuk terledi” manşetlerine rağmen..
Sen onlarla muhatap olmadın..
Belki de siyasi tarihe geçmesi için..
Siyasi parti liderlerini tek tek ziyaret ettin..
Bülent Ecevit’ten, Mesut Yılmaz’a, Deniz Baykal’a kadar.. Alparslan Türkeş’e kadar..