Önceki mülaane idi, peki bu da mı mülaane?
17 Aralık’tan hemen sonraki.. Pensilvanya’dan gelen “beddua”yı.. Uzun uzun tartıştık.. Gülen sempatizanı hocalar, büyük bir görev aşkı.. Karşılarındaki insanları “cahil”...
17 Aralık’tan hemen sonraki..
Pensilvanya’dan gelen “beddua”yı..
Uzun uzun tartıştık..
Gülen sempatizanı hocalar, büyük bir görev aşkı..
Karşılarındaki insanları “cahil” görmenin verdiği zevk ile..
“Beddua değil, mülaane” tanımlaması yaptılar..
“İslam’ı bilmiyorsunuz. Orada bir incelik var. O inceliği bilmiyorsunuz. Gelin size ‘mülaane’yi öğretelim.. Siz de öğrenmiş olun..” bilgiçliği ile...
Muhataplarını ezdiler..
Gerçekten de..
İslam kaynaklarında “beddua” ayrı, “mülaane” ayrı tanımları olan kavramlardı..
Beddua; şartsız lanet okuma idi..
Mülaane ise; muhatabı yemine davet ve şartlı lanetleşme idi..
Aslında hocaları.. 2 yıl öncesinde de.. Mülaane dediğimiz, “yemine davet”değil.. Bodoslamadan beddua ediyordu ama..
O tartışmayı tekrar açmayalım..
Dünkü “lanet okuma”yı önümüze koyalım..
Fetullah Gülen’in dünkü cümlelerini tartışalım....
Dünkü ifade bire bir şöyle: