2010’lar 1940’lar
Geçen gün bir televizyon programında, akademisyen Sedat Laçiner Türkiye’nin 1940’lı yıllara döndüğünü söyledi. Hoca’ya şu yanıtı vermek isterim:- Keşke 1940’lı...
Geçen gün bir televizyon programında, akademisyen Sedat Laçiner Türkiye’nin 1940’lı yıllara döndüğünü söyledi. Hoca’ya şu yanıtı vermek isterim:
- Keşke 1940’lı yıllara dönseydi, o günler bugünlerden daha iyiydi.
Türkiye 1940’ların ikinci yarısında savaş badiresinin dışında kalmayı becermesine karşın yine de ekonomik açıdan savaş yorgunu idi. O tarihte ülkenin egemeni tek parti yeni bir döneme, çok partili yaşama geçme hazırlıkları içindeydi.
Çok partili yaşama geçiş çabalarına karşın, yine de tek parti yöntemi demokrasi değildi. Yine de o dönemin kimi kurumlarının bugünkülerle kıyaslandığında çok daha iyi olduğunu belirtmek bir borçtur.
Örneğin o zamanlar anayasa gereği hem cumhurbaşkanı hem de CHP genel başkanı olan İsmet İnönü’nün, bugün anayasa gereği tarafsız olması gereken, ama taraflılıkta direnen Tayyip Erdoğan’dan daha çok Cumhurbaşkanlığı gereklerini yerine getirdiğini belirtmek zorunlu.
***
Tarihimize “12 Temmuz Beyannamesi” olarak geçen olaya şöyle bir göz atmak, bu görüşün haklılığını anlamaya yeter.
1947 yılına gelindiğinde DP kurulmuş, 1946 seçimleri yapılmıştı. Fakat şaibeli 46 seçimleri, muhalefeti tatmin etmemişti. DP içinden sine-i millete dönme sesleri yükseliyor, muhalefet iktidarın baskılarından yakınıyor, devletin tarafsız kalacağından kuşku duyuyordu. Kaygılar tek parti döneminde CHP’nin güçlü ve otoriter simalarından Başbakan Recep Peker’in Adnan Menderes’i psikopatlıkla suçlayan bütçe konuşmasından sonra daha da artmıştı.