Afrin’den sonra
Cumhuriyet’in eski yazıişleri müdürlerinden, büyüğüm Sami Karaören’in oğlu artık dostluğumuz köklü aile ilişkisine dönüşmüş olan Mimar Mehmet Karaören ile Afrin operasyonunun...
Cumhuriyet’in eski yazıişleri müdürlerinden, büyüğüm Sami Karaören’in oğlu artık dostluğumuz köklü aile ilişkisine dönüşmüş olan Mimar Mehmet Karaören ile Afrin operasyonunun amacına ulaştığının açıklanması arifesinde sohbet ederken, uzun süredir zihnimi işgal eden bir olayı çok düşündürücü biçimde dile getirdi:
- Bu işler olurken, sanki hep bizi bulunduğumuz yerden alıp, başka bir yere koydular duygusuna kapılıyorum, dedi.
Ben de son zamanlarda, Mehmet dostum gibi düşündüğümden çok heyecanlandım.
Uluslararası siyasette çok yaygın olan, bir devletin coğrafi yerinin değiştirilemeyeceği saptamasının yalnızca bir dereceye kadar doğru olduğunun en çarpıcı örneği, Türkiye’nin yüz yıllık bir süre içinde iki kez değişen konumudur.
***
1914’te Birinci Paylaşım Savaşı başladığında bölgenin tam göbeğinde yer alan Türkiye, İmparatorluğun hâkim olamadığı sınırları dolayısıyla Ortadoğu’nun ta kendisiydi. Ortadoğu sorunu “Şark Meselesi” çerçevesinde ele alınırdı, “Şark Meselesi” de “Hasta Adam” Osmanlı’nın topraklarının nasıl bölüşüleceği sorunuydu.
Türkiye varlık, kimlik ve bağımsızlık savaşından sonra Misakı Milli sınırlarıyla Ortadoğu’daki coğrafi konumunu değiştirdi.
O artık Ortadoğu’nun göbeğinde değil, kıyısında yaşayan, bölgenin iç çekişmelerinden uzak duran, yalnızca bölgede Ankara’nın da yaşamsal çıkarı olan barış ortamının oluşmasına katkıda bulunmakla yetinen bir ülke konumundaydı. Türkiye’nin yeri değişmemişti ama tavrı, dolayısıyla konumu büyük ölçüde değişmişti.
Yurtta barış, dünyada barış sloganıyla özetlenen dış politikanın temel taşı olmuştu yeni tavır.