Çare 30 Ağustos ruhu
Bugün 30 Ağustos. Bakalım, Cumhuriyet’in bütün değerlerini, Türkiye’nin çağdaş kazanımlarını silmek isteyen iktidar, bugün de 30 Ağustos ruhunu unutturmak için yine ne yollara başvuracak? Oysa...
Bugün 30 Ağustos. Bakalım, Cumhuriyet’in bütün değerlerini, Türkiye’nin çağdaş kazanımlarını silmek isteyen iktidar, bugün de 30 Ağustos ruhunu unutturmak için yine ne yollara başvuracak?
Oysa 30 Ağustos ile kutlanan yalnız bağımsızlık değil, aynı zamanda varlığın temeli olan bir savaşın zaferiydi ki, onu yadsımak, bizzat toplumun kendisini yadsımak anlamını taşımaktadır.
Evet 30 Ağustos’ta zaferle taçlandırılan savaş yalnız bağımsızlık değil, aynı zamanda toplumun varlığını kazanma süreciydi.
Toplum yabancı işgali ile kendine geliyor, varlığının, kimliğinin bilincine vardıkça, bağımszlığının savaşını adım adım yürütüyordu. Savaş ulusu oluşturuyordu bir yandan yavaş yavaş, ulus da oluştukça bağımsızlığın mücadelesini geliştiriyordu.
Savaş yalnız cephede cereyan etmiyor, aynı zamanda bütün toplumun katılımıyla gelişiyordu.
Diğer kurtuluş savaşlarından en önemli farkı, her şeyin demokratik yöntemlerle yapılmasıydı.
Yönetim toplumun temsilcilerinin elinde, askerler onların emrindeydi.
Her şey ulusal mutabakat çerçevesinde oluşmaktaydı.
Savaşın kaptan köprüsü “Meclis”ti.
***
Bu konuda en ilginç eserlerden birini vermiş olan Bülent Tanör bu süreci “savaş demokrasisi” olarak adlandırıyor, sonra da şu ilginç soruyu soruyordu:
- Nasıl oluyor da, normalde demokrasi üretmeyen hatta çoğu zaman var olanları bile ortadan kaldıran savaş bu defa demokrasiye yol açıyor?
Sorunun yanıtı savaşın niteliğinde yatmaktaydı. Halk başkasının değil, kendi varlığının bağımsızlığının savaşını vermekte, bunun kurum ve kurullarını oluşturmaktaydı. Bu oluşumun toplumsal mutabakat çerçevesinde gerçekleşmesi katılımın yoğunluğunu sağlamaktaydı.
Demek ki, 30 Ağustos, toplumsal mutabakat sonucunda oluşmuş olan bir arada var olmak, bir arada ortak bir geleceğe doğru yönelme iradesinin zaferiydi.
Toplum, belki de tarihinde ilk kez, başka diyarların, başka lisanların, kendisinden değişik kimlikteki insanların değil, bizzat kendisinin savaşını veriyordu.