Diyanet, laikliğe meydan okuyor
Diyanet İşleri yeni Başkanı Prof. Ali Erbaş’ın sekülarizm deyimi ardında, laikliği hedef alan açıklamalarını bir yere oturtabilmek, 1 Mart 1924 tarihinde Atatürk tarafından kurdurulan Diyanet...
Diyanet İşleri yeni Başkanı Prof. Ali Erbaş’ın sekülarizm deyimi ardında, laikliği hedef alan açıklamalarını bir yere oturtabilmek, 1 Mart 1924 tarihinde Atatürk tarafından kurdurulan Diyanet İşleri’nin nasıl bu hale geldiğini anlayabilmek için her şeyden önce, Tayfun Atay’ın çarşamba ve cuma günkü yazılarını eğer okumadıysanız, hemen dönüp okuyun.
Sonra Atay’ın üstü kapalı olarak, dokunduğu ama fazla açmadığı, Erbaş’ın FETÖ ile ilişkileri konusunda, kimi AKP çevrelerinde ısrarla tekrarlanan söylentileri düşünürseniz, yeni Diyanet İşleri Başkanı’nın Atay’ın deyimiyle “Sekülarizm sana söylüyorum, laiklik sen anla!” yollu çıkışını daha kolaylıkla anlarsınız.
Laik çevrelerden gelecek enerjik tepkilerin FETÖ’cülük suçlamaları karşısında kendisine bir kalkan olacağını düşünmüş olan Erbaş’ın kendince ince bir taktik uyguladığı söylenebilir.
Hatta Tayfun Atay’ın belirttiği gibi, Ali Erbaş sekülarizm derken, laikliği kastetmediğini de ileri sürebilir. Ama sanmam ki bu konuda kimseyi ikna edebilsin.
***
Son zamanlarda yaşadıklarımız göz önünde bulundurulunca, T.C. okullarının çoğunun sınıflarında hedef tahtasına oturtulmuş olan laikliğe bir saldırının da Diyanet’ten gelmesinin pek de garipsenecek bir yanı olmadığını söyleyenler de haklı olabilirler.
Olay vahimdir. Devletin bir memuru olan Diyanet İşleri Başkanı, bu sıfatına aldırmadan devletin temel ilkelerinden biri olarak anayasasında yer alan ve üstelik de değiştirilmesinin önerilmesi bile mümkün olmayan bir ilkesine karşı savaş açmış bulunmaktadır.
Laikliğe karşı bu meydan okumanın Cumhuriyetin başlangıcında, devletin irticaya karşı kalkan olarak, dini denetimi altında tutmak için oluşturduğu kuruluştan kaynaklanması da son derece de ilginç, ama aynı zamanda öğreticidir. Devletler güçlü oldukları anda, kamusal alanda dizginleri ele geçirmesine göz yummadıkları tarikat ve cemaatleri denetim altında tutabilseler bile, onlar karşısındaki “teyakkuz”larının tavsamasıyla güçlerini kaybettiklerinde, bizzat bu denetim organlarının aracılığıyla, onların kontrolü altına girmektedirler.