Gönlümün yarısı

Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma  Neredeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz...

Bir çift güvercin havalansa 
Yanık yanık koksa karanfil 
Değil bu anılacak şey değil 
Apansız geliyor aklıma 

Neredeyse gün doğacaktı 
Herkes gibi kalkacaktınız 
Belki daha uykunuz vardı 
Geceniz geliyor aklıma 

Sevdiğim çiçek adları gibi 
Sevdiğim sokak adları gibi 
Bütün sevdiklerimin adları gibi 
Adınız geliyor aklıma 

Rahat döşeklerin utanması bundan 
Öpüşürken bu dalgınlık bundan 
Tel örgünün deliğinde buluşan 
Parmaklarınız geliyor aklıma 

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm 
Kahramanlıklar okudum tarihte 
Çağımıza yakışan vakur sade 
Davranışınız geliyor aklıma 

Bir çift güvercin havalansa 
Yanık yanık koksa karanfil 
Değil unutulur şey değil 
Çaresiz geliyor aklıma”

Melih Cevdet Anday “Anı” başlıklı bu şiirini 19 Haziran 1953’te New York’ta, casusluk suçlamasıyla idam edilen barış aktivistleri Julius ve Ethel Rosenberg için yazmıştı.

***

Melih Cevdet, ibreti âlem için idam edilen Rosenberg’lerin dünya barışı adına, yani bizim için öldüklerinin bilincindeydi, “rahat döşeklerin utanması”, “öpüşürken bu dalgınlık bundan”dı. 
17 Nisan 1986’da, 3 yıldan fazla süren bir hapislik macerasını yeni noktalamış, MineSirmen ile Boğaz’da öğlen yemek yiyor ve nişanlanmamızın 23. yıldönümünü kutluyorduk. 
O günü 20 Nisan 1986 tarihli yazımda şöyle anlatmışım: 
“Boğaz kıyısında oturmuşuz. Önümüzde çeşitli mezelerle donanmış bir masa, yeşilıtırlı rokalar canlı canlı, kırmızı domatesin yanında beyaz peynir. İçindeki buzdan buğulanmış bembeyaz rakı bardakları. Suya güneşin şavkı vuruyor. Karşı tepelerde yeşillerin arasında erguvanlar seçiliyor. Koca koca tankerler akıntının itisiyle kayarak geçip gidiyorlar. 
Biz geçmişe dalmışız. 
- Senin üstünde duman rengi bir elbise vardı, mavi de bir kravat, diyor. 
Düşünüyorum. Gerçekten o kadar olmuş, 23 yıl geçmiş mi, biz yüzükleri takalı? 
Güneş kıyıdaki betonun üstüne vurmuş, bir kedi güneşte ısınan betona uzanmış mayışmış... 
Kolumu tutup sarsıyor beni: 
- Sen beni dinlemiyorsun. Başka şeylere dalmışsın. 
Dalmışım doğru. Sık sık dalıyorum. 
Bir süredir ne zaman güneş betona vursa. Gölgeler uzasa taş duvarlarda, bulunduğum yerden kopup ötelere kaçıyorum.
Bir süredir ne zaman kucak dolusu yeşili görsem Sağmalcılar B-1 koğuşunda birsaksıda bahar oluşturmaya çalışan kader yoldaşlarım geliyor aklıma... 
... Güneşin şavkı vurmuş suya. Kedi güneşten ısınmış betonun üstünde mayışmış. O tutmuş kolumu sarsıyor. 
- Daldın, diyor, daldın beni dinlemiyorsun. 
Gülümsüyorum.
- Evet dalmışım diyorum. Sen kusura bakma! Gönlümün yarısı içeridedir. 
Ne zaman güneş betona vursa ve gölgeler uzasa taş duvarlarda ben dalarım böyle. 
Evet gönlümün yarısı içeridedir.”

***

1986 17 Nisanı’nda gönlümün yarısı içeride, Sağmalcılar B-1 koğuşunda bıraktığım kader yoldaşlarımdaydı. 
Onlar bizim için yatıyorlardı ve tıpkı Melih Cevdet Anday’ın bizim için can veren Rosenberg’ler vesilesiyle söylediği gibi, “rahat döşeklerin utanması, öpüşürken o dalgınlık” bundandı. 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İyi insan 19 Mart 2024 | 669 Okunma Laiklik nedir? 06 Mart 2024 | 220 Okunma Yıldönümü 03 Mart 2024 | 121 Okunma Aslında biliyorlar 01 Mart 2024 | 88 Okunma Vatan nöbeti 27 Şubat 2024 | 301 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar