İyi insan
Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen bu hafta 'İyi insan' başlıklı yazısını kaleme aldı.
“Yahudi kasabı” namıyla maruf Adolf Eichmann 1962 yılında İsrail’in gizli servisi Mossad tarafından kaçırılıp yargılanmaya başlandığı zaman Nazilerin zulmüne uğramış bir Alman kadın yazar, Hitler’in “nihai çözüm” planını yaşama geçiren bu soykırım makinesinin ardındaki kötülüğü, altından ne çıkacağını çok merak ederek kazımaya başlamıştı.
Sonuç hayret vericiydi. Milyonlarca Yahudinin ölümüne karar veren korkunç soykırım makinesinin ardındaki iblis değişik bir canavar değil, alelade biriydi.
Uğur Mumcu öleli 31 sene olmuş. Bu 31 yıl zarfında belki de 100 tane Uğur Mumcu yazısı yazmışımdır. Uğur’la 10 yılı aşkın süre çok yakın bir dostluğumuz olduğu için bu yazılarda hep okurun tanıdığı “Uğur Mumcu” kalıbının arkasında nasıl bir insan olduğunu anlatmayı düşündüm son zamanlarda hep. Çaba boşuna değildi. Uğur Mumcu görünüşünün aksine asık suratlı bir savcı, somurtkan bir iz sürücü, yüzünün çizgileri hiç yumuşamayan bir öğütçü değil; güler yüzlü, yufka yürekli, hassas, şakacı, humorunun oklarını kendine de yöneltmekten çekinmeyen; her dara, mahkemeye, hapse, hastaneye, düşenin ziyaretine koşan iyi bir insandı. Yani üstünü kazıyınca alttan çıkan insan Uğur Mumcu buydu.
Uğur Mumcu hakkında az araştırma yapıldı. Bence bunların en öğreticisi Bahçelievler Lisesi’nden sınıf arkadaşı fizik profesörü Önder Pekcan’ın “Uğur Mumcu’dan Mektup Var” adlı kitapta derlediği anılarıdır. Uğur Mumcu’nun Ankara Bahçelievler’deki lise ve çocukluk yıllarını anlatan, o dönemin sonradan meşhur olacak kişilerinin, arkadaşlarının, komşularının da izlerini taşıyan bu kitabı okuduğunuz zaman hayretler içinde kalıyorsunuz. Bir dönem ülkeyi saran, ne zaman nereden geleceği bilinmeyen ama geleceği kesin olan ölüme karşı pek de çare olmadığı bilinse de tabancasıyla gezen Uğur Mumcu, devrinin çoğu genci gibi futbola, kendisi kalede durduğu için Turgay’a hayran, Galatasaray takımının deplasman için her Ankara’ya gelişinde gidip Metin’i ve diğerlerini ziyaret eden o dönemin alelade gençlerinden biriydi. Bahçelievler’in bahçe duvarlarında vakit geçiren gençler arasında bir genç diğerlerinden daha zeki, mizahı keskin, sağlığı iyi, (burası çok önemli) siyasetle, sanatla, sporla, pop müzikle, kızlarla ilgili ama onlardan farksız bir genç. Uğur Mumcu’nun insan olarak sevecen yanı ve dara düşenin hep yanında yer alan tavrını dostları çok iyi fark etmişlerdi. Hastaneye, mahkemeye, hapse düşen herkes uzaktan ilişkisi bile olsa hemen Uğur’un ilgisine mazhar olurdu. Uğur’un bu yanı her dara düşenin yanında ona ve bütün dünyaya “Yalnız değilsin yanındayım” diye haykırışını gösteren, bütün insanları kardeş gören insancıl yanının bir sonucuydu.