Kenan’sız Kenanizm
“Adam, övgülerin, tapınmaların doruğundan, nefretin, küçümsenmenin, horlanmanın çukuruna yuvarlandı. Bütün bunları yaşadıktan sonra gitti. Daha ne istiyorsun? Neden...
“Adam, övgülerin, tapınmaların doruğundan, nefretin, küçümsenmenin, horlanmanın çukuruna yuvarlandı. Bütün bunları yaşadıktan sonra gitti. Daha ne istiyorsun? Neden uğraşıyorsun!” demeyin!
Göçüp giden kişiyle uğraştığım yok. Benim derdim hâlâ sürmekte olan Kenanizm. Kenan gitti amenna, ama Kenanizm sürüyor, bu fena. Kenan Bey önemli değil, Kenanizm önemli.
12 Eylül’ü hatalı okumak, yalnız dünümüzü yanlış bilmek değil, ama aynı zamanda bugünümüzü anlamamak, yarınımızı da kavrayamamak sonucunu doğuracaktır.
Kenan Bey’in kendisini lideri, başrol oyuncusu sanarak, genel yanılgıyı çoğunlukla paylaşmış olduğu 12 Eylül darbesini irdelerken, yalnızca 11 Eylül 1980 koşullarına takılıp kalmak yanlıştır. Aslında, 12 Eylül’ün tabanında yer alan 24 Ocak kararları olduğuna göre, 24 Ocak 1980 koşullarına bakmak gerekir. 24 Ocak ve ondan önce gelen günler, Türkiye’de ekonominin tıkandığı, sistemi de tıkadığı gerçeğinin görüldüğü ve ülkenin küreselleşmeye eklemlenip yeni bir düzene geçmesi gerektiğinin, bunun kapitalizmin zorunluluğu olduğunun iyice belirginleştiği günlerdi.
24 Ocak 1980 kararlarını bu gözle okuduğunuz zaman her şey bütün açklığıyla ortaya çıkar.
Bu büyük değişimin, dönüşümün, 1980 Türkiyesi’nde baskı olmadan gerçekleşmesi, yaşama geçmesi güç, hatta olanaksızdı.
Bu dönüşümün sağlanması için otoriter bir yönetime ihtiyaç vardı. Bu otoriter yönetimle kimi dış sorunlar da daha kolay çözülürdü.