Mucize
Salı akşamı tabii ki ekran başındaydım, Türkiye - İzlanda maçını izlemek için. Söylemeye bile gerek yok ki, son anda Selçuk’un attığı golle maç kazanıp Fransa’daki finallere...
Salı akşamı tabii ki ekran başındaydım, Türkiye - İzlanda maçını izlemek için.
Söylemeye bile gerek yok ki, son anda Selçuk’un attığı golle maç kazanıp Fransa’daki finallere katılmamıza sevindim.
Fakat söylemem gerekir ki, maçı seyrederken öyle büyük bir futbol keyfi de almadım.
Yine de “Olsun! Kazanmanın bizatihi kendisi de güzel” dedim.
Ama sonra akşam ekranlara, dün sabah sütunlara yansıyan yorumlara bakınca iki soru sordum kendi kendime:
- Acaba aynı maçı mı izledik?
- Aynı olayı izlediysek, bu zafer çığlıkları ne oluyor?
Evet salı gecesi grup lideri İzlanda’yı Konya’da tek pozisyona bile girmeden yenerek Paris vizesini almıştık.
Ama kimse takımın oynadığı oyunun düzeyinden söz etmiyor, tek pozisyonumuz bile olmadığının altını çizmek gereğini duymuyordu.
Bu arada hakkı beraberlik olan maçı almak da, tek başına “en iyi üçüncü” olarak Paris’e gitmeye yeterli değildi.
Onun olabilmesi için bizim İzlanda’yı yenmemizin yanında, altı yıldır deplasmanda kazanmamış olan Kazakistan’ın, dış sahada Letonya’yı yenmesi de gerekiyordu.
Hatta bunlar da yetmiyordu. En iyi üçüncülüğün adayı olan C grubundaki Ukrayna’nın deplasmanda İspanya’ya yenilmesi de şarttı.