Müjdat kaçmaz! Hem kaçsa bile...
Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın haklarında verilen adli kontrol kararına yaptıkları itirazın reddedildiği haberi, ekranlara ve gazetelere yansıdığından okurlarımızın haberleri vardır. Cumartesi...
Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın haklarında verilen adli kontrol kararına yaptıkları itirazın reddedildiği haberi, ekranlara ve gazetelere yansıdığından okurlarımızın haberleri vardır.
Cumartesi günkü Cumhuriyet, manşetinde itirazın reddini bildirirken, yargıdan sadır olan vicdanları sızlatan başka bazı olayları da vurguluyordu.
Bunları teker teker yeniden ele almaya gerek yok. Her gün her yerde örneklerine rastlayabilirsiniz.
Aslında, kamu vicdanını kanatan akıl almaz kararlar, o kadar sıradanlaştı ki, haber niteliğini bile yitirdi.
***
Yargı bağımsızlığını yitirip, adalet dağıtan bir odak olmaktan çıkarak, bir cezalandırma mekanizması haline gelince, hiçbir şey şaşırtıcı olmuyor.
Düzen yargı erkini, yargılıktan çıkarıp, duyulmaması isteneni duyuranı, buyurganı eleştireni, hukuksuzluğa karşı koyanı, gaflet edip hakkını arayanı, demokrasiyi savunanı, tek kelimeyle biat etmeyeni cezalandırma mekanizmasına (tedip erki) dönüştürünce, toplumsal yaşamın amaçlarından biri olan adil yargıya varabilmek için oluşturulan yapıyı meydana getiren, birbirleriyle bağlantılı ve dengeli kural, kurum ve kavramlar da anlamlarını ve işlevlerini yitirirler.
Şu anda ülkemizde yaşanmakta olan da budur. Yargı erki, tedip erkine dönüşünce, yargı erkinin birbiriyle bağlantılı kurum ve kavramlarının da anlamlarını yitirdiklerini, son olarak Uğur Dündar’ın “Halk Arenası” programında söylenenler üzerine yaşanan Müjdat Gezen olayında gördük.
Hemen belirteyim ki, Müjdat Gezen’in konuşmalarının neresinde suç isnat edilebilecek bir öğe bulunduğunu henüz anlamış değilim.
***