‘Nerede o eski bayramlar!’
Benim kuşağımın bayram anıları içinde, çoğunlukla, ertesi sabah erken uyandığında hemen giymek hevesiyle yatarken başucuna konan, bayramlık ayakkabı öyküsü yer alır. Benim de öyle bir siyah...
Benim kuşağımın bayram anıları içinde, çoğunlukla, ertesi sabah erken uyandığında hemen giymek hevesiyle yatarken başucuna konan, bayramlık ayakkabı öyküsü yer alır.
Benim de öyle bir siyah rugan ayakkabı anım var sanıyorum, ama emin değilim. Bazen insan bir şeyi anımsar gibi oluyor, ama sonra anlıyor ki o olay hiç olmamış, tıpkı kesilen ayağın yerinde duyulan ağrı gibi.
Örneğin Galatasaray’ın ilkokulunda iken, bizim sınıfa müfettiş olarak gelen ünlü yazar Reşat Nuri Güntekin, capcanlı gözümün önünde, ama sınıf arkadaşlarımdan hiçbiri olayı onaylamadı. Sonunda anladım ki, böyle bir olay hiç olmamış. Peki, bendeki o görüntü nereden çıktı?
Bayramlık ayakkabı öyküsü de öyle, yetmiş yıl önceki yatağımın başucunda duran siyah rugan bir tokalı ayakkabı görüntüsü var. Ama bunun gerçekliğinden kuşkuluyum.
Ama aynı yıllarda bir bayram günü verilen, öküz gözü tabir edilen büyük nikel on kuruşluğu, biraz sonra sokağa çıkıp dondurmaya tahvil etmeyi beklerken, sırtüstü yattığım yerde tükürükleyip alnıma yapıştırmaya çalışırken boğazıma kaçtığı, boğulmama ramak kalmışken, Mahmut amcanın ayaklarımdan tutup, tepe aşağı sallandırmasıyla kurtulduğum gerçektir.
***
Bayramların geleneksel alışkanlıklarından biri de eski bayramları anmaktır.
Gazeteciliğe ilk başladığım günlerde, bir yandan dış politika yazıları yazarken bir yandan da, enginarın kararmaması için ne yapmak gerektiğinden tutun, yeşil salatanın mikroplarının öldürülmesi için sirkeli suya yatırılmasına kadar türlü pratik bilgiyi içeren, magazinlerden günlük fala kadar envai çeşit yazı yazardım. Bir keresinde de, Akşam gazetesini açıp, “Bakalım bugünkü falımız neymiş?” diye bir gün önce kendi yazdığım yazıyı okuduğumu hiç unutmam.