O imamın ordusu... Bu imamın ordusu...
Bülent Tanör, Kurtuluş adlı çok önemli kitabında, Kurtuluş Savaşı’nın, demokrasiyle yürütüldüğünün kanıtı olarak, askerlerin sivil iradenin emrinde olmasını gösterir....
Bülent Tanör, Kurtuluş adlı çok önemli kitabında, Kurtuluş Savaşı’nın, demokrasiyle yürütüldüğünün kanıtı olarak, askerlerin sivil iradenin emrinde olmasını gösterir.
Haklıdır, nerede olursa olsun, demokrasinin en büyük ölçülerinden biri de ordunun sivil iradenin emrinde olmasıdır.
Bu yaşamsal noktayı iyi bellemek, yanlış değerlendirmelerden kaçınmak zorundayız.
Askerin seçilmiş sivil iradenin emrinde olması demek, ordunun sivil olması demek değildir. Ordunun sivilleşmesi anlamsız bir söylemdir. Önemli olan sivil iradenin emrinde olmaktır, derken burada da herhangi bir sivil irade değil, kurallarına uygun olarak adil seçimlerle oluşmuş bir sivil iradenin söz konusu olduğunu da unutmayalım. Yani ordu şu ya da bu parti, tarikat, cemaat gibi herhangi bir sivil grubun değil, millet adına devletin erkini anayasanın çizdiği sınırlar içinde kullanan sivillerin emrindedir.
Burada sivil sözcüğünün Batı’da aynı zamanda dini hiyerarşi içinde olmayan anlamı da olduğunu unutmayalım.
Demek ki, demokrasinin ölçüsü meşru sivil iradenin emrinde olmaktır, ordunun sivil olması gibi imkânsız bir amaç değil.
***
Sivil iradenin emrindeki orduların da, işlevleri gereği kendi içlerinde katı kuralları, yüzyılların deneyimlerinden süzülüp gelmiş kurumları vardır.
Askeri okullar dünyada da bizde de, yüzyıllar içinde oluşmuş, geleneksel sağlam kurumlardır, zaman içinde, işlevin gereklerine göre deneylerle yoğrularak oluşmuşlardır.
TSK’nin içine bir cemaatin sızmış olmasının nedeni askeri okullarımız değil, bu konuda TSK’nin uyanık bilincinin siyasette yankı bulamamış olmasıdır.
1990’lı yıllarda bir grup gazeteci arasında Silahlı Kuvvetler’in eğitim kurumlarını tepeden tırnağa görmek olanağını buldum. Birkaç gün süren bu tura katılanların ortak görüşü, bu eğitim kurumlarının, sivil kurumlardan daha ileri ve daha çağdaş olduklarıydı.
Cemaatin bu kurumlara sızmasındaki yoğunluk, bu kurumların baş hedef seçilmiş olmalarındandı.
Kaldı ki, cemaat yalnız TSK’ye değil, aralarında Milli Eğitim de olmak üzere, devletin birçok sivil kurumuna da sızmıştır.
Baş hedef TSK olduğu için, sızma da en çok orada olmuştur.
Bütün bunlar askeri okulların kapatılması kararının anlamsızlığını göstermektedir.
Kimse kimseyi kandırmasın! Askeri okulları kapatarak, onların yerine imam hatiplerin bu alanda önünü açmak, orduyu “o imamın ordusu” olmaktan çıkarıp, “bu imamın ordusu” haline sokmaktan başka hiçbir sonuç vermeyecektir.
Herhalde amaç bu olmasa gerek.
Yoksa gerçek amaç bu mu ?