Öyle ise bu ne?
- Kenan Evren öldü. Ölüm haberini alınca şaşırmadım, ne zamandır beklenen bir sonuçtu. Ayrıca bu ölümün bende, kaderin kapıyı çalmak için bu kadar beklemesine memnuniyetin...
- Kenan Evren öldü. Ölüm haberini alınca şaşırmadım, ne zamandır beklenen bir sonuçtu. Ayrıca bu ölümün bende, kaderin kapıyı çalmak için bu kadar beklemesine memnuniyetin dışında olumlu olumsuz bir tepki uyandırmamasına şaşırmadım.
O günü hiç unutmuyorum. Maltepe Zırhlı Tugay’daki özel tutukevindeydik, iki gün sonra duruşmamız vardı. Kenan Evren yine haberlerdeydi. Yine kerizmatik üslubuyla atıp tutuyor, haykırıyordu:
-Kansızlar!.. Kansızlar!..
Kahkahayı patlattım. Kemal Anadol ayıplarcasına baktı suratıma.
-Ne gülüyorsun, dedi, bizi söylüyor bizi...
-Biliyorum, diye yanıtladım. Ama ne yapayım elimde değil. İlk defa bir orgeneralin anemi (kansızlık hastalığı) teşhisi koyduğuna tanık oluyorum da...
O gün, Kenan Paşa’nın sağlığına dua edip, Allah uzun ömürler versin dediğimde koğuş arkadaşlarım yüzüme hep delirdi mi diye şaşkın şaşkın bakmışlardı. Oysa ben, onun uzun yaşamasını isterken, ikbalin sona ereceği, ayaklarının suya ereceği günleri görmesini temenni ediyordum. Çok şükür temennim gerçekleşti.
Yine de ona uzun ömür dilememin yadırganması normaldi. O günlerde Kenan Evren’i bütün kötülüklerin nedeni olarak görenler az değildi.
E, iktidara zorla el koyan cuntanın dediği dedik, üstelik çenesi düşük başıydı.
Bu durumda her kötülüğün anası olarak onu görenlere ne denebilirdi ki?