Özüne bakalım
Emperyalizmin bir uzantısı olan bu İhvancı politikada antiemperyalist dürtüler aramak ne kadar abes ise onunla bir yere varılabilineceğini sanmak da o kadar boş hayaldir.
Geçen salı günü Brüksel’de bir araya gelen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda, Pompeo ile Mevlüt Çavuşoğlu’nun karşılıklı olarak birbirlerini sert biçimde suçlamaları ve ardından da ABD Senato ve Temsilciler Meclisi’nin Silahlı Kuvvetler Komiteleri’nin Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı’na onay vermesi, bu ülkenin Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasını da gündeme getirdi. Bilindiği gibi Ankara’nın Rus S-400 füzelerini satın alması yüzünden Washington’un Ankara’ya yaptırımlar uygulaması söz konusuydu. İki gün sonra Brüksel’de toplanacak olan AB liderler zirvesinde ise bu kuruluşun Türkiye’ye yaptırımları konusu ele alınacaktır.
Görülüyor ki 5 Aralık tarihli Cumhuriyet’in de belirttiği gibi bir “yaptırım kuşatması” altındayız ve NATO’nun patronu ABD ile olduğu kadar AB ile de karşılıklı bugüne kadar tanık olunmadık tatsız suçlamalar içindeyiz.
Bu durumda, Türkiye’nin tüm Batılı “müttefikleri!” ile ilişkilerinin, daha doğrusu dış politikasının tümünün temelden ele alınıp, incelenmesi zorunlu oluyor.