Sizin, benim gibi insanlar
Fransa, geçen pazar ikinci turu yapılan eyalet bölge seçimlerinde, bir kez daha gün yüzüne çıkan faşist Milli Cephe tehlikesini, iki turlu seçim sisteminin sağladığı olanaklarla şimdilik atlatmış gibi...
Fransa, geçen pazar ikinci turu yapılan eyalet bölge seçimlerinde, bir kez daha gün yüzüne çıkan faşist Milli Cephe tehlikesini, iki turlu seçim sisteminin sağladığı olanaklarla şimdilik atlatmış gibi görünse de faşizm, ırkçılık ve onun bir türü olan İslamofobi tehlikesi tehdit olmayı sürdürüyor.
Tehdit Fransa ile sınırlı değil, Avrupa’nın tümü için geçerli.
Tehdit Avrupa sınırlarını da aşıyor, ABD’yi de kapsama alanı içine alıyor.
Donald Trump’ın ipe sapa gelmez ırkçı ve İslam karşıtı söylemiyle itibar kazanması, Cumhuriyetçiler’in başkan adaylığı yarışında birinci sıradaki yerini koruması Amerika’da tehdidin büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Trump’ın, Beyaz Saray’a girememesi hatta Cumhuriyetçiler’in adayı bile olamaması, tehlikeyi ortadan kaldırmıyor, toplumda şimdiye kadar bulduğu yankı bile yeterince endişe verici. Üstelik Amerika’nın bilinçaltında alesta bekleyen, yeni zenciler yaratma kültürü de göz önünde bulundurulunca tehlikenin büyüklüğü kolayca anlaşılır.
***
Nasıl aşılacağı henüz kestirilemeyen küresel ekonomik krize, küresel iklim sorunlarının artık kendini dünya çapında hissettirmeye başlayan etkileri de eklenip bir de bunlara, mültecilerin doğurduğu sorunlar ve İslami terörün desteği katılınca, Batı’da İslamofobi’den kaynaklanan faşizmin şahlanışını gemleyebilene aşk olsun!
“Bütün bunlar olmaz, Avrupa’nın birikim ve kazanımları faşizmin şahlanışını engeller, şiddet dini olmayan İslamın hoşgörüsü İslami terörün önüne geçer” boş iyimserliğine kapılmayın!
Her şeyden önce, İslami terörün dizginlenemez azgınlığının kaç kanıtı var elimizde.
Yine aynı şekilde, Batı’da da toplumların şimdiye kadarki, kazanım ve birikimlerinin kritik dönemlerde faşizmin hortlamasını engelleyemediğini de yaşayarak gördük. Mine Kırıkkanat pazar günkü “Hortlaklar uyanırken” başlıklı enfes yazısında şöyle diyordu:
“Rahatı yerindeyken demokrat; efahı tehlikeye girince, ekmeğini başkasıyla bölüşmek gerekince faşist olabilen vasat insanın iskeleti dirildi Fransa’da...
...Fransa’da uzun süren, bir bolluk, demokrasi, cinsel ve tinsel özgürlükler, eğitim kalitesi, az çok dengeli bir gelir dağılımı sayesinde temelinde bencillik yatan ilkel güdüler kurudu sanılmıştı.
Oysa insan ruhunun en derinlerinde kök salan faşizan eğilim asla kurumaz.”