Tedip (ceza) erki
Müjdat Gezen-Metin Akpınar olayı bizim biat düzenimizin kendine özgü yapısını da bir kez daha açıklıkla gözler önüne serdi. Sistemi anlatmak için klasik terminoloji yetmiyor. Çünkü, klasik...
Müjdat Gezen-Metin Akpınar olayı bizim biat düzenimizin kendine özgü yapısını da bir kez daha açıklıkla gözler önüne serdi.
Sistemi anlatmak için klasik terminoloji yetmiyor. Çünkü, klasik sistemlerde kurum ve kavramların her biri birbirlerine bağlı olarak anlam taşıyorlar.
Örneğin, tutuksuz yargılanma ancak bağımsız ve adil yargının var olduğu hallerde anlam taşıyan bir güvencedir. Yoksa, yargı bağımsız değil de, dışarıdan talimat alan konumdaysa, nasıl olsa talimat üzerine adil olmayan kararlar vereceğinden, yargılamanın tutuksuz olmasının bir önemi kalmayacaktır.
Yargı erki dediğimiz zaman, yürütmeden bağımsız, onun güdümünde olmayan, dışardan kimseden talimat almayan, belirli kurallara sıkı sıkıya bağlı, usulü gereksiz bir ayrıntı olarak kabul etmeyen, kurumları ve kavramları yerli yerine oturmuş bir erk söz konusudur ki, bunun olabilmesi için toplumun ve egemen gücün, demokrasinin “onsuz olmaz”ı kuvvetler ayrılığını içselleştirmiş olması gerekir. Bütün gücün tek kişinin elinde toplandığı, bütün amacı tek merkeze biatı sağlamak olan Reis rejimlerinde bu kavram ve kurumların, bu dengelerin, karşılıklı denetimin olmasını ve sonuçta çağdaş yargı erkini oluşturmasını bekleyemezsiniz.
***
Biat düzeninde yargı erkine gerek yoktur. Onun için gerekli olan yargılayacak bir kurum değil, kendisine boyun eğmeyeni cezalandıracak eskilerin deyimiyle bir tedip (edeplendirme, hizaya sokma) mekanizmasıdır.
İlk kez Ergin Yıldızoğlu’nun ortaya çıkardığını sandığım bu olgu yargı erkini cezalandırma, tedip erki haline dönüştürüyor. Tedip erkinin, kimi zaman yargı erkinin kurumlarını dejenere ederek içine alan, kimi zaman onunkiyle ilgisi olmayan, kendi yaptırımları ve kurumları vardır.