Yok öyle ister as ister kes!
Politikanın içi dışına çıktı, sapla saman birbirine karıştı, “kırmızı çizgilerimiz!” yol geçen hanı oldu; gelen çiğneyip geçiyor, giden çiğneyip...
Politikanın içi dışına çıktı, sapla saman birbirine karıştı, “kırmızı çizgilerimiz!” yol geçen hanı oldu; gelen çiğneyip geçiyor, giden çiğneyip geçiyor. Hani Özdemir Asaf’tan esinlenerek şöyle dense yeridir.
- Bütün renkler aynı hızla soluyordu, birinciliği kırmızıya verdiler.
Bu hercümercin sebebi, politikaya buyurgan mezhepçi yaklaşımdır. Tayyip Bey her gün bu yaklaşımın yeni örneğini sergiliyor. Son olarak da Suudilerin Şii din adamlarını idam etmeleriyle ilgili olarak, muhtarlar toplantısında buyurmuş:
- Bu Suudi Arabistan’ın iç işidir.
Mısır’da darbeciler Ehli İhvan’dan Mursi’yi idama mahkûm edince kıyamet koparan Tayyip Bey, Vahhabi Suudiler Şia’dan Ayetullah Nemr Bakır el Nemr’e idam cezası verince “Bu Suudilerin iç işidir” deyip sıyrılacak. Şu çifte standarda bak!
Hemen söyleyelim:
- Siyasi idam bir cinayettir ve kimsenin iç işi olarak kabul edilemez.
Mursi için Mısır’da verilen idamda, kıyameti koparırken haklı olan Erdoğan, Ayetullah Nemr Bakır el Nemr için Suudi Arabistan’da verilen idam kararına Suudilerin “iç işi”derken haksızdır.
***
Aslında Tayyip Bey Vahhabileri kollamak için siyasi idamı iç iş olarak nitelerken kendi demokrasi anlayışını da yansıtmaktadır.
Tayyip Bey’e göre seçimlerde en çok oyu alan ve iktidara gelen güç, artık istediğini asar, istediğini keser. Bu ulusun egemenlik hakkının ayrılmaz bir parçasıdır, ona göre.
Oysa 21. yüzyıl dünyasında, demokrasilerde, kimsenin insan haklarını hiçe saymaya, bireyin temel hak ve özgürlüklerini çiğnemeye hakkı yoktur.
Milli irade de onun tecellisi olan siyasi iktidar da böyle bir yetkiye sahip değillerdir.
Demokrasilerde milli irade kutsaldır ama her şeye kadir değildir. O kutsal gücün de bir sınırı vardır ki, o sınır temel hak ve özgürlüklerin dokunulmazlığı noktasından başlar.
Milli irade de tecellisi olan siyasi iktidar da, o noktayı aşarak “ben milli iradeyim, dilediğimi asarım, dilediğimi keserim!” diyemez. Böyle bir yetki kimsede yoktur. Milli iradede de...
Türkiye bu gerçeği daha Osmanlı zamanında da Tanzimat Fermanı ile kabul etmiştir.
Ne yazık ki, yabancının telkiniyle 1839’da teslim edilen bu gerçek, 177 yıldır, bir türlü içselleştirilememiştir.
***
21. yüzyılda, temel hak ve özgürlüklere saygı mecburiyetine karşı, bağımsızlık, egemenlik gerekçesi de ileri sürülemez olmuş, temel hak ve özgürlükler konusunda devletler kendi egemenliklerini, altına imza koydukları uluslararası antlaşmalarla sınırlamış bulunmaktadırlar.