Bizi dolandıracak adam aranıyor
Yıllar evvel vukuatları arşa uzanmış bir dolandırıcımız vardı.Memleketinde kulüp başkanlığı falan yapardı. Bir zaman sonra yediği haltlar anlaşıldı, gazetelere manşet oldu. Kısa bir...
Yıllar evvel vukuatları arşa uzanmış bir dolandırıcımız vardı.
Memleketinde kulüp başkanlığı falan yapardı. Bir zaman sonra yediği haltlar anlaşıldı, gazetelere manşet oldu. Kısa bir süre hapis cezası aldı. Çıktıktan sonra ilk işi memleketini ziyaret etmek olmuştu. Ve karşılanmasını görmeliydiniz. Sanki uzak ülkelerde zafer kazanmış Sezar Roma’ya dönüyordu. Binlerce insan yollara düşmüş onu alkışlamıştı.
Toplumsal olarak zayıf bir yönümüz var. Kolay para kazanma yolunu gördüğümüzde balıklama atlıyoruz. Yeter ki olabileceğine aklımız kessin.
Artık pek kalmadı ama eskiden İstanbul’da, çoğunlukla Galata Köprüsü civarında Üç kağıtçılar vardı. Üç kâğıt lafı dolandırıcılıkla eş anlamlı kullanılır oldu sonraları. İşin temeli basitti. El gözden hızlıdır. Üç kağıtçılar bu doğa yasasını kullanarak kendini uyanık zannedenlerin parasını alırdı. Açılan ufacık tezgâhın başında duran dolandırıcı ikisi boş biri dolu olan üç iskambil kağıdının yerini hızla değiştirir ve dolu olanı bulana koyduğu paranın iki mislini vaat ederdi.
Bu tezgahların başı “şirketten” kişilerle dolu olurdu. Bu kişilerin görevi, para koyup kazanmak, kazandıkça abartılı çığlıklar atmaktı. Böylece yoldan geçenlerin dikkati çekiliyor ve oyuna girmesi sağlanıyordu. Kurban seçilen kişi önce biraz şüpheyle izlerdi. Sonra kazananları gördükçe kendisi de hırsa kapılır ve para kaybetmeye başlardı. Kurbanın dolu olan kâğıdı bulması imkansızdı. Aslında yapılabilecek tek şey üç kağıtçının senin para yatırmanı istediği kâğıdı baştan elemek diğer iki kâğıttan birine para yatırmaktı. Böylece en azından şansınız yüzde 50 olurdu. Ve yüzde 50 kumarda çok büyük orandır.