Erdoğan’ı uyarıyorum...
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı, Sedat Ergin’in yanında Hürriyet’in yeni takılmış camını incelerken görünce, “bu normal değil” dediğimi hatırlıyorum....
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı, Sedat Ergin’in yanında Hürriyet’in yeni takılmış camını incelerken görünce, “bu normal değil” dediğimi hatırlıyorum. Büyükelçi, bir “dayanışma” için orada olduğunu söylüyor, bunu da, sıradan “basın özgürlüğü” zeminine oturtmaya çalışıyordu. “Dayanışma” kavramı, o büyükelçiyi Türk iç siyasetinin bir cephesine yerleştirdi. “Normal değil” dediğim budur.
Cevabı, 80’lerin başlarında CIA fonlarıyla kurulmuş National Endowment for Democracy’nin (NED) Eylül 2015 tarihli bir araştırmasında buldum. Yazarı Paul Rothman, konusu ise siyaset-medya ilişkileri olan bir rapordan söz ediyorum. (Meraklısı şu linkten okusun: http://www.cima.ned.org/wp-content/uploads/2015/08/CIMA-The-Politics-of-Media-Development1.pdf )
Araştırma, “yükselen otoriter rejimler” başlığı altında iki kişiyi hedefe oturtuyor: Bugünlerde mülteci krizi nedeniyle ismi ısıtılan Macar Başbakan Viktor Orban ve Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan hakkında yazılanların bilimsel hiçbir değeri yok, muhalif medyadaki bazı örnekler copy-paste yapılmış gibi. Rothman, Erdoğan’ı, “basın özgürlükleri” açısından suçlamanın yolunu buluyor, “diktatör kampanyasının” temelini sağlamlaştırıyor, o kadar.
Aslında rapor, bir işaret fişeği; çünkü bir lobinin bu konuyu ekim ayında Columbia, Harvard, Yale ve Pensilvanya Annenberg Üniversiteleri’ndeki bir dizi toplantıda köpürteceğini öğreniyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uyarıyorum, 1 Kasım seçim atmosferinde bu alanda büyük bir saldırıyla karşılaşacak.
Türk medyasının tiraj ve reyting toplamında yüzde 75’inin muhalif olduğu ve muhalif yayın organlarının reklam gelirlerini düzenli olarak artırdıkları (hiçbir otoriter rejimde olmaz) gerçeğini perdeleyen bir kampanya olacak bu.