Çatallı dil çatallı ülke
İki dilliliği çoktan hayata geçirdiğiniz hâlde TBMM'de bir milletvekili mahallî dille konuşunca niçin itiraz ediyorsunuz? Bahaneniz anlamamak... Ama o HDP/PKK milletvekili, zaten anlayacağınız için konuşmuyor...
İki dilliliği çoktan hayata geçirdiğiniz hâlde TBMM'de bir milletvekili mahallî dille konuşunca niçin itiraz ediyorsunuz? Bahaneniz anlamamak... Ama o HDP/PKK milletvekili, zaten anlayacağınız için konuşmuyor, ajitasyon için konuşuyor. Hedefini gösteriyor; Türkiye'den ayrı olmak istediğini izah ediyor.
PKK'nın belediye başkanlıklarını aldığı il ve ilçelere bakın, tabelalar iki dilli. Sanırsınız ki, kimse Türkçe bilmiyor, Türkler gelmişler o ülkeyi işgal etmişler. Ne olduğu anlaşılsın diye tabelaya bir de mahallî dille unvan yazılmış.
Bu hezimettir. PKK, iktidardakilerine taleplerini kabul ettirmiştir.
Kimsenin anasından öğrendiği dil tartışılmaz ve herkesin dili kendisi için bir "kutsiyet" mesabesindedir. Ama hayatın hakikatleri karşısında da inat edilemez.
Selçuklulardan beri herkes birbirine razılık vermiştir; bir iç içelik vardır. Mahallî dil konuşanların meskûn sahasında Büyük Selçuklu Devleti'nin uzanan kolları beylikler, atabeylikler hükümran olmuşlardır. Ardından Osmanlı gelmiştir. O zamandan bu zamana mahallî dille bir kültür geliştirilmişse bu hepimizin kârıdır.
Yugoslavya diyoruz... Bu devletin tam adı neydi biliyor musunuz? Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti... Bu adı 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden, yani 1945'ten sonra almıştır. "Ulusların ayrı siyasi varlığı ve kendi geleceklerini belirleme ilkesini kabul ettiği Yugoslavya'da egemen ulus anlayışının engellenmesi amacıyla siyasi yapı 'federalizm' olarak belirlendi. Yugoslavya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan, Makedonya Federal Cumhuriyetleri ile Voyvodina ve Kosova özerk bölgelerinden oluşturuluyor."
Tabelalar birkaç dilliydi. Sonunu gördük. 1990'a gelindiğinde öyle bir savaş başladı ki "Düşman başına!" bile diyemezsiniz. Şimdiki Halep'in yıkımından farkı yoktu.
Biz bize benzeriz. Başkası örnek olamaz. PKK karşında elinde çare varken "siyasî İslâmcı" racon gereği, çareleri göz ardı eden Ak Parti, yıkıcı/bölücülerle İmralı'da görüştü, Oslo'da görüştü, Kandil'de görüştü... A. Öcalan'a övgüde yarışa girdi. Neticeyi gördük. Vatan evlâtları bir bir toprağa düşüyor; girdap hepimizi kara deliğe doğru sürüklüyor.