Eğitimimiz neden çarpık?
Abdülhamit'e, Vahîdettin'e saplanıp kalanlar, bir adım ileri gidemezler. Vahîdettin'in son Osmanlı padişahı olmasından öte bir hususiyet yok. Üstelik İngilizlerin elindeydi ve onların her dediklerin yapmaya kendisini mecbur...
Abdülhamit'e, Vahîdettin'e saplanıp kalanlar, bir adım ileri gidemezler. Vahîdettin'in son Osmanlı padişahı olmasından öte bir hususiyet yok. Üstelik İngilizlerin elindeydi ve onların her dediklerin yapmaya kendisini mecbur hissediyordu.
(Yeri değil ama, hiç aklınıza geliyor mu? "Eski yaverim Mustafa Kemal Paşa! Bekle beni! Ben de Anadolu'ya geçiyorum. Ben de bir neferim!" diyemez miydi? İstese, bir yolunu bulur saraydan çıkar, İnebolu'ya inerdi. Hadi eski yaveriyle anlaşamıyordu, kendisi Millî Mücadele başlatırdı. İslâmcılarımız, Allah rızası için, şu Vahîddettin'in rüyasına yatıp içlerini karartmasınlar!)
Abdülhamit deyince derin derin düşünmemiz gerekir. Çağı ne kadar yakalamak isterse istesin, padişahlık, tek adam yönetimi demektir ve önce icraatın kendisine dokunup dokunmayacağını hesap eder.
Bu örneği zamanımızda çok bariz görüyoruz. Bir de o dönemi düşünün. Tedbirler daha katı. Jurnalcilik boşuna ihdas edilmedi. Şimdinin "gizli tanık" dedikleri de bir çeşit jurnalcilerdir?!
Zamanımızda, Abdülhamit'in, daha sonrası İttihat ve Terakkî'nin eğitim hamlelerine bir göz atsalar, kendilerine çağın gereklerini dikkate alarak bir yol çizerler ve illâ imam hatip, illâ medrese demezler. Çağın ihtiyacı ne ise ona göre hareket planı çizerler. Abdülhamit ve İttihat ve Terakkî'nin ötesine Mustafa Kemal geçmiştir. M. Kemal'i hadi yok sayıyorsunuz, önceki hamleleri dikkate alsaydınız.
Önceki eğitim hamlelerinde adından söz ettiren bir isim Mustafa Sâtı Bey'dir. 1980'de San'a'da (Yemen) doğmuş, 1968'de Bağdat'ta ölmüştür. Ailesi Haleplidir. İttihat ve Terakkî döneminin eğitim reformcusu. İttihat ve Terakkî'ye birlikte hareket etse de bu fırkaya üye olmamıştır. Millî Mücadele başladığında, Ankara'ya geçmeyecek, 1919'da Suriye'ye gidecek ve Arap milliyetçiliğini öne çıkaracaktır. Onun Arap milliyetçiliği Şerif Hüseyinlerin türünden, İngiliz yamaklığı değildir. Türk düşmanlığından dolayı "Arapçılık" gütmemiştir. Osmanlıcıydı. Devlet dağılmaya başlayınca tercihini "asabiyetinden" yana kullanmıştır. Burada "Mustafa Sâtı" iken, Arap ülkelerinde Satı el-Husrî'dir. Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da millî ve modern eğitimin temellerini atmak istemiştir. Daha önce bahsetmiştim... Niyazi Berkes, Satı el-Husrî ile görüşmüş ve görüşmesini "Arap Ulusçuluğu Satı al-Husri" başlığı altında yazmıştır. (İslamcılık, Ulusçuluk, Sosyalizim). Berkes, "Bizdeki Türkçülük görüşünün karşılığı olan milliyetçiliğin [Arap milliyetçiliğin] baş ideoloğu Satı al-Husrî adlı zattır." der.