Arapça ile Türkçe kelimeleri ayıramama p
Geçen hafta “muhacir” kelimesinin kökünden türeyen kelimeler ile bitirmiştik. “Muhacir” demişken, şimdi onun kökünden değil kalıbından yoklamaya devam edelim: Mücahid, müdahil, mübaşir...
Geçen hafta “muhacir” kelimesinin kökünden türeyen kelimeler ile bitirmiştik. “Muhacir” demişken, şimdi onun kökünden değil kalıbından yoklamaya devam edelim: Mücahid, müdahil, mübaşir, münafık, mukabil, münasib, misafir (müsafir miymiş acaba aslı, neden mi olmuş acep ilk hece?!) Müşahid, mülazım, muhalif, müsait. . gider böyle. Sonra dört heceye çıkaralım üçlü köklerimizi: Muhasebe, musahebe, mücadele, mütareke, müzayede, mükaleme, müşahede, mukabele, mübadele, murakebe. Şeddenin şiddeti! Benzeri bir kalıptan kelimeler üşüşmüştür zihnine şimdi: Yine “mü-” geliyor başa ama araya başka bir ses daha giriyor: Müteşebbis, mütekebbir, müteahhid, mütebessim, mütefekkir, mütedeyyin, müteveccih, müteşerrif, mütesettir… Bu kelimelerde sırasıyla şbs, kbr, ahd, bsm, fkr, dyn(din), vch, şrf, str üçlü köklerini buluruz. Ama bu sefer sondan önceki sessiz harfi şeddeli söylüyoruz. “Şedde” kelimesi ile “şiddet” kelimesi arasında bir ilişkiyi yeni fark etmene çok üzülme, çok şaşırma, bunu görememek çoğumuz için kadere dönüşmüş durumda ne yazık ki. Sen şimdi bunu fark edebilmenin senin daha binlerce kelime arasındaki ilişkiyi fark edebileceğine işaret olduğunu düşünüp bunun tadına var bence! Arapçadan dilimize geçmiş bu kelimelerin üçlü köklerinin başına “i-”, “te-”, “ta-”, “mü-”, “müte-”, “isti-”, “me-”, “ma-” sesleri getirilerek dünya kadar yeni kelimelere ulaşıyorsunuz ve ulaştığınız kelimeler hep türettiğiniz kelime ile aynı anlam vadisinden yoluna devam etmektedir. Bunu göreceksin.