“Beri gel barışalım”
Beri”nin b’sinin “ben”in b’si olduğunu yazılarımızı takip edenlere, kelime kökünü arayıp bulma yaklaşımımızı bilenlere hatırlatmaya çok gerek yok ama bilmeyenler için yani...
Beri”nin b’sinin “ben”in b’si olduğunu yazılarımızı takip edenlere, kelime kökünü arayıp bulma yaklaşımımızı bilenlere hatırlatmaya çok gerek yok ama bilmeyenler için yani “ben”i ile yazılarımız arasında irtibat, ilgi kurmuş olmayanlar için “beri” kelimesindeki b’nin bizi neden “ben” kelimesine gönderen bir anlam kattığını izah edeyim. İzah edeyim diyorum ama zaten önceki cümlemiz bunu izaha yönelik bir cümle oldu dikkatli bakarsanız. O cümlede geçen “bilmek” kelimesi üzerinden izahatı yapmaya çalıştım. “Bilmek”in kökünü ilmek olarak aldım, başındaki “b” sesini kaldırarak yaptım bunu. Elimize bir ilmek geldi. O “ilmek”ten “b-ilmek”e nasıl geçiliyor; şöyle: Başına ben kelimesinin b’sinin gelmesi ile. Bu işlem bilmek kelimesinin “ben” ile irtibatlı, “ben”in eylemleri ile irtibatlı olduğunu gösteriyor bize. Gösteriyor ama bunu binlerce yıl neden görmemişiz, nasıl görmemişiz; evet, bu bir sual-i muazzama! Bu ilişkinin kendisine kadar kurulup açıklanamamış olması bunları ilk defa ortaya çıkaran Hüseyin Rahmi Göktaş’a “Senin bu söylediklerinin doğru olması mümkün değil. Doğru olsaydı senden önce binlerce kez bulunurdu” şeklinde tepkiler gösterilmesine sebep oldu. Tabii bu karşı çıkışlar, Kökses Teorisinin doğru olamayacağını iddia etmeler bize kelimelerin içini göstermeye yaramıyor.