“Kendi”nin kendisine bir yolculuk
Kendi nedir? Kendi kelimesinin kökü nedir, nereden geliyor? Türkçe mi değil mi? Başka dillerde karşılığı nedir? “Kişi kendin bilmek gibi irfan olmaz” diye büyükler söylerler. Şimdi yazıyı...
Kendi nedir? Kendi kelimesinin kökü nedir, nereden geliyor? Türkçe mi değil mi? Başka dillerde karşılığı nedir? “Kişi kendin bilmek gibi irfan olmaz” diye büyükler söylerler. Şimdi yazıyı yazarken dedim bu söz bir beyit mısraına benziyor. Meğer Tabib Muhammed Bey’in “ Çeşm-i insâf gibi ârife mîzân olmaz/ Kişi noksanını bilmek gibi irfân olmaz” beytiymiş söz konusu kelamın orijinal hali. Beytin “noksan” kelimesi yerine “kendi” kelimesi getirilmiş hali de meşhur olmuş. Sohbet kültürünün böyle sonuçları da olmuyor değil. Konuyu dağıtmayayım. Kendini bilmenin ehemmiyetine o kadar çok vurgu yapılır ki insanın bilme eylemleri içinde adeta ayrı bir şube olacak kadar önemli bir yerde durur bu kendini bilme mevzuu. Hatta Yunus Emre “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendin bilmez isen/ Bu nice okumaktır” diyerek diğer bilme yolundaki, öğrenme yolundaki çabaların boşa olduğunu düşündürecek derecede merkezi bir yere koyar “kendini bilme”yi. Tamam, nasihat, öğüt olarak kendini bilmemizi isteyenleri dinleriz, “evet ya, kendimizi bilelim” deriz, iyi bir insan olmanın şartının kendini bilmek olduğunu az çok hepimiz fark ederiz ama kendi kelimesinin ne anlama geldiğini, “kendi”ye niçin kendi denildiğini düşünmek çoğumuzun aklına bile gelmez. Benim de “kendi”nin kökü ne, kelimenin eki var mı diye aklıma takılıp kalması çok eskilere dayanmıyor.