Ah Sevgili Birand ah…
Günlerdir aklımda Mehmet Ali Birand var. Bu aralar Sevgili Birand’ı neden andığımı çok iyi biliyorum. Bir kere medyada güler yüzlü, akil, sevecen bir insan kalmadı. Birand hepimizin abisi, dostu, uzaktan...
Günlerdir aklımda Mehmet Ali Birand var. Bu aralar Sevgili Birand’ı neden andığımı çok iyi biliyorum. Bir kere medyada güler yüzlü, akil, sevecen bir insan kalmadı. Birand hepimizin abisi, dostu, uzaktan destekçisiydi. Mesela “Aslı geçen günkü röportaj çok iyiydi” derdi gördüğünde. “Çok iyi gidiyorsun kız” derdi; o gaz bize aylarca yeterdi. Yılların gazetecisiydi. Onlarca insan yetiştirdi. Gerçek haberciydi. Şimdi ‘gazeteci’ sıfatıyla ortalarda dolaşanların eline su dökemeyeceği bir kaliteydi...
Ama Birand’ı anmamın asıl nedeni başka... Geçenlerde Avrupa Birliği’nin Türkiye konusundaki son ilerleme raporu yayımlandı ve “18 yılın en eleştirel raporu”denilen bu uzun değerlendirme, birçok gazetede sadece miniminnacık bir 22’nci sayfa haberi oldu. Bazı gazeteler, haber bile yapmadı, sadece ilerleme raporuna karşı Ankara’nın tepkisini sert bir dille haberleştirdiler.
Oysa eskiden böyle miydi? Hatırlıyorum; AB’nin Türkiye’nin üyelik süreciyle ilgili her yıl yayımladığı İlerleme Raporu,ne büyük haber olurdu. Önceden İlerleme Raporu’ndan birkaç kelime alanlar, manşete çıkarırdı. Gazeteciler uçaklara atlayıp kafile kafile Brüksel’e giderdi. Brüksel’den canlı yayınlar yapılırdı. Öyle bir heyecan vardı ki Türkiye’nin Avrupa süreciyle ilgili... Otel lobilerinde bekleşir; basın toplantısı odalarını doldurur; önceden yer kapar; bizim Dışişleri ya da Avrupa Komisyonu’nda tanıdığımız üç beş diplomattan ekstra bilgiler tırtıklamaya çalışırdık. Ne güzel günlerdi...
Ne zaman o dönemi düşünsem, zihnimin bir köşesinde hep Birand var. Mikrofonu alıp soru sorarken Birand, yağmurda yaka kartıyla Brüksel’de komisyon binasına giren Birand, Başbakan’ın uçağında o kendine has üslubuyla yarı esprili sorular soran Birand, otel lobisinden canlı yayın yapan Birand... Yıllarını vermişti Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilerinin tesis edilmesine; daha doğrusu, Türkiye’nin Avrupa’ya ‘çıpalanmasına.’