Kafana göre takıl kanka
Kuşkusuz kurallar belli olsa, keyfi bir düzen olmasa, bel altı vurulmasa, hak ve demokrasi mücadelesi çok daha kolay olacak. O zaman tüm zorluklara katlanmak, baskıları göğüslemek daha bir mümkün gözükecek. Ancak gel...
Kuşkusuz kurallar belli olsa, keyfi bir düzen olmasa, bel altı vurulmasa, hak ve demokrasi mücadelesi çok daha kolay olacak. O zaman tüm zorluklara katlanmak, baskıları göğüslemek daha bir mümkün gözükecek.
Ancak gel gör ki, ne oyunun kuralları ne de memleketin kanunları belli. Maçın hakemini de, kaleyi de, takımın ligdeki yerini de, her saniye değiştiriyorlar. Sonra da zaten eli kolu bağlanmış insanlardan hak mücadelesi bekliyorlar.
Kolay değil.
Bunları söylememe neden olan, cuma günü hukuk devleti noktasında yaşanan iki vahim gelişme. Daha doğrusu, bize hukuk devletinde yaşamadığımızı hatırlatan iki olay. Birincisi, malum Selahattin Demirtaş’ın mahkemesi. Demirtaş, sokağı doldurup taşıran büyük bir sevgi seliyle Bakırköy’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaretten mahkemeye çıktı. HDP liderinin tutuklanmasının ne kadar vahim bir durum olduğunu, yaptığı basın toplantılarına istinaden terör bahanesiyle 6 milyonluk milli iradenin gasp edilmesinin ne büyük bir tarihi çirkinlik olduğunu anlatmama gerek yok. Bunları zaten yazdım geçmişte.
Ancak Demirtaş’ın cuma günü mahkemeye çıkması bambaşka bir açıdan bir hukuk ihlaliydi. HDP lideri, hâlâ milletvekili. Demirtaş’ın dokunulmazlığı, Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olduğu dönemde sadece bazı spesifik dosyalar için kalktı ve bu dosyalardan yargılanıyor. Ancak cuma günü hâkim önüne çıktığı dava, dokunulmazlığı kalkan davalardan biri değil.
Haliyle hâkimin kendisine dava açması, sorgulaması, tamamen hukuk dışı.
Ama “gücü gücüne yetene” dönemindeyiz ve hukuk kimsenin derdi değil.