Suikastın sonuçları
Herkes, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastı kendi ideolojik merceğinden yorumluyor. Ortada kanlı bir eylem, üzerinde polis hüviyeti taşıyan bir saldırgan, yerde yatan bir adam...
Herkes, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastı kendi ideolojik merceğinden yorumluyor.
Ortada kanlı bir eylem, üzerinde polis hüviyeti taşıyan bir saldırgan, yerde yatan bir adam var.
Sanki bütün bunlar yeterince vahim değilmiş gibi, medya olayı “Kabataş yalanı” kıvamında tartışıyor. İlk andan beri hükümetin birinci önceliği, cinayette bir FETÖ parmağı bulmak. İslamcılar ise anında CIA kokusu aldı ve manşetlere çıkardı. İktidara muhalif kalemlerin önceliği ise olayı Nusra’ya yıkmak, dolayısıyla Türkiye’nin Suriye politikasını suçlamak.
Ya bir durun! Bir nefes alın. Kabataş meselesi değil bu; ciddi bir olay.
Gel gör ki, gerçekler, bulgular, soruşturma verileri kimsenin umurunda değil. “Post-reality” yani “gerçek-ötesi” bir dönemde yaşıyoruz. Bulguların önemi yok. 22 yaşında bir polisin nasıl radikalleştiğini ve bunun Türkiye için ne anlam ifade ettiğini düşünen de yok.
Salla gitsin. Vur, çak, patlat!
Bakıyorum sosyal medyada bir gün önce “Katil Rusya” yazıp Rus elçiliği önünde protesto çağrısı yapan adam, bir gün sonra “Vay bu cinayet Rusya’yla ilişkilerimizi bozmak için işlendi!” diyor.
Toplum olarak sadece ruh sağlığımızı değil, muhakeme yeteneğimizi de kaybettik. Daha kötü olan, bu şizofreninin kurumlara da sirayet etmiş olması.
Şimdi gelelim bu saldırının doğurduğu sonuçlara...
Bu cinayetin en somut etkisi, Türkiye ve Rusya’nın yakınlaşması, daha da ötesinde, Moskova’nın Ankara üzerindeki nüfuzunun artmasıdır. Bunun ilk örneğini cinayetten bir gün sonra Moskova’daki Suriye zirvesinde gördük. Orada Türkiye, 6 maddelik bir deklarasyona imza attı.