Umudunu yitirenler kulübü
Bildiklerimizi alt alta sıralayalım… Aslında Avrupa Parlamentosu kararının Türkiye’nin Avrupa’yla resmi anlamda ilişkilerinin sonu olmadığını biliyoruz. Ama ruhen, kalben işin bittiğini de... Aralık...
Bildiklerimizi alt alta sıralayalım…
Aslında Avrupa Parlamentosu kararının Türkiye’nin Avrupa’yla resmi anlamda ilişkilerinin sonu olmadığını biliyoruz. Ama ruhen, kalben işin bittiğini de...
Aralık ortasındaki Avrupa Birliği liderler zirvesinde, liderlerin parlamentonun “müzakereleri dondurma” yolundaki kararını uygulamayacağını da biliyoruz. Liderler, “Tamam böyle kalsın” diyecek; nasılsa bir şey olduğu yok.
Buna karşın Türkiye’deki mevcut iktidar devam ettiği sürece Avrupa yolunun bir daha asla açılmayacağını da biliyoruz.
İktidar medyasının sabah-akşam yaptığı yayınlara rağmen aslında meselenin iddia edildiği gibi “Avrupa terörü seviyor” olmadığını, gerçekte asıl sıkıntının şirazesinden çıkmış ve kimsenin aynı odada olmak istemediği bir Türkiye tablosu olduğunu, bunun da tamamen yerli ve milli bir prodüksiyon olduğunu da biliyoruz.
Ve tabii bu çivisi çıkmış ve Ortadoğu’ya yol açmış bu resme rağmen Avrupa’nın asıl derdinin Türkiye’yi (ne çok uzak, ne çok yakın) bir kol mesafesi uzaklıkta tutmak ve mültecilere set çekmek olduğunu da görmeyecek kadar kör değiliz.
Peki bunları görüyoruz da ne değişiyor? Geçen hafta sosyal çevremde Avrupa Parlamentosu’nun “müzakereleri dondurma” kararıyla ilgili iki farklı reaksiyon vardı. “Avrupa doğru yapıyor. Ankara’ya artık sert bir mesaj vermek lazım” diyenler ve “Hayır bu karar bizler için daha kötü; Avrupa kapısı tamamen kapanırsa bizi daha büyük bir karanlık bekliyor” tedirginliğini yaşayanlar.