Üst akla gerek mi var?
Ülker’in şu malum reklamını izlediniz mi? Ben izledim. Allah bu iktidar goygoycularına akıl fikir versin. Kıyamet kopardıkları reklamda, ne açık, ne de örtülü bir darbe mesajı göremedim. Reklam serisinin belli...
Ülker’in şu malum reklamını izlediniz mi? Ben izledim. Allah bu iktidar goygoycularına akıl fikir versin. Kıyamet kopardıkları reklamda, ne açık, ne de örtülü bir darbe mesajı göremedim. Reklam serisinin belli bir teması var: küçük kardeşlerin, abi ve ablalarından öç alması üzerine kurulu. Bence çok komik değil, hatta antipatik; ama hedef kitlesi biz değil 5-6 yaşındaki çocuklar...
Malumunuz, bu reklam yüzünden son 24 saattir memlekette tam bir 15 Temmuz havası yaratılıyor. Bilerek köpürtülüyor diyeceğim ama acayip bir bilenme var. Artık ülkenin kaderi tamamen trol’lere teslim edilmiş olduğu için kimse de çıkıp “Yahu deli misiniz, çikolata, gofret üzerinden neden darbeçağrısı yapılsın” diyemiyor.
Her gün Türkiye’yi dünyaya alay konusu yapmak için yeni bir fikir icat eden, Hollanda’da portakal suyu sıkıp yılbaşında Noel Baba bıçaklayanlar, bu sefer de harıl harıl evdeki tavalara gofret dizip yakmakla meşgul. La havle.
Türkiye’de yaratılmak istenen paranoya ve gerçeklik arasındaki kopukluk o kadar belirgin hale geldi; bu devasa Kabataş yalanı durumuna gülmek de gelmiyor insanın içinden...
Sonra da inci gibi televizyonlara dizilip, vay efendim “Üst akıl bizi bölmeye, parçalamaya çalışıyor” diye her akşam yayınlar yapılıyor! Yahu arkadaşım, sen kendi kendine yetiyorsun; üst akıl sana ne yapsın?
Ülker meselesine dönelim. Ülker’i birkaç kuşaktır tanıyoruz; Türkiye’nin başarılı markalarından. Muhafazakâr bir aile tarafından yönetilen profesyonel bir şirket. Son yıllarda Godiva ve Cadburry gibi dünya markalarını bünyesine katan uluslararası bir gıda devi. Üstelik de ekonomi kulislerine yansıdığı kadarıyla, iktidarın zaman zaman telekom ve medyadaki bazı markaları satın almak için ikna etmeye çalıştığı, ama ısrarla siyaset dışı kalan bir şirket.
İşte 28 Şubat’ta “İslamcı sermaye” diye hedef gösterilen bu şirket, bugün ise ideolojisi farklı olsa da yöntemleri 28 Şubat’ı andıran bir yapının son kurbanı. Emin olun ki iş dünyası önce Filli Boya, ardından da Ülker’in başına gelenlere bakıp: “Zamanında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bile mümessilliğini yaptığı Ülker’in bile başına bunlar gelirse, ileride bana kim bilir ne olur” diyor.
Sonra da Türkiye’ye yabancı sermaye gelsin diye kendimizi paralıyoruz! Yahu bırak yabancı yatırımcıyı, biz bari olanı kaçırtmayalım yeter!
Siyasetin iş dünyası üzerindeki tahakkümü yüzünden üç-beş kuruşu olan herkes yurtdışında yatırım imkânları arıyor. Bu, Türkiye’nin mevcut halini andıran otoriter rejimlerde klasik bir sermaye refleksidir. Sermaye ürkektir, önce uzlaşı arar, eşit rekabet koşullarını gözler, bulamazsa da ürker ve kaçar. Geriye sadece Rusya’da olduğu gibi siyasetten beslenen ve siyaseti besleyen oligarklar kalır.
Diyeceğim o ki, sonra çıkıp “Üst akıl uçaklara elektronik yasak koydu. Ekonomimizi hedef alıyor” diye yakınmayın. En iyi üst akıl, kendi kendimize verdiğimiz zarardır.
Aslında daha düne kadar ekonomi ve siyasetteki bu “absürt” durumlara gülebiliyorduk; ancak artık bu işler komik olmaktan çıktı. Tepede yaşanan akıl tutulması, sanki dalga dalga topluma yayılıyor.