Uyurgezerlik tehlikelidir
“Uyurgezer” lafı, son yıllarda tarih ve siyaset yorumcuları arasında moda oldu. Nasıl mı? Biraz dolambaçlı olacak ama anlatayım... Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü...
“Uyurgezer” lafı, son yıllarda tarih ve siyaset yorumcuları arasında moda oldu.
Nasıl mı?
Biraz dolambaçlı olacak ama anlatayım... Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü dolayısıyla 2014’ten bu yana çok ilginç kitaplar çıktı. Ancak bunlardan biri, Cambridge Üniversitesi Tarih Profesörü Christopher Clark’ın “Uyurgezerler” kitabı, inanılmaz ün yaptı.
Çünkü Clark, büyüklerimizin hâlâ “Birinci Savaş” diye andığı bu korkunç savaşın çok değişik bir özelliğini vurguluyordu: Meğerse bu, kimsenin bilerek ve isteyerek girdiği bir savaş değilmiş. O dönem Avrupalı güçler, gelen milliyetçilik ve savaş tehdidini göremeyen “Uyurgezerler” gibiymiş. O dönem Rusya’da modernleşme, Almanya’da sanayi hamleleri var. İngiltere şu an ABD’nin olduğu konumda ve en güçlü devlet. Amerika ise her şeyden uzak ve kopuk, kendi işine bakıyor. Osmanlı, Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya- Macaristan, Rusya... hiçbirinde “Haydi savaşalım!” diye bir hissiyat yok.
Tam tersine 1914 başında Avrupalı siyasetçiler, “Aman ne güzel artık savaşlar dönemi geride kaldı. Artık bilim ve kültür çağındayız” diye ortalıkta dolanıyor...
Ama nasıl olduysa, hepimizin de tarih kitaplarından hatırladığı gibi, 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliaht prensi Franz Ferdinand, Saraybosna ziyareti sırasında Sırp milliyetçileri tarafından öldürülüyor. Bu suikast, öyle bir olaylar silsilesini tetikliyor ki, adeta bir video oyunu hızıyla, çok değil tam 37 gün içinde bütün Avrupa devletleri kendini çok kanlı savaşın içinde buluyor.
Birinci Dünya Savaşı, Pasifik Okyanusu’ndan Afrika’ya, Japonya’dan Gazze’ye kadar her yeri kana buluyor. Muharebelerdeki kayıplar, 150 bin, 250 bin diye gidiyor. Sınırlar değişiyor, imparatorluklar çöküyor.