Yalancı bahar mı ikinci bahar mı?
Tutuklu rahip Andrew Brunson nedeniyle Washington ile başlayan gerilim, hiçbirimizin ummadığı bir biçimde, Ankara’da “Avrupa” fikrinin yeniden canlanmasına neden oldu. Bir yıl önce Türkiye tarafından “Nazi”...
Tutuklu rahip Andrew Brunson nedeniyle Washington ile başlayan gerilim, hiçbirimizin ummadığı bir biçimde, Ankara’da “Avrupa” fikrinin yeniden canlanmasına neden oldu.
Bir yıl önce Türkiye tarafından “Nazi” olmakla suçlanan Alman siyasetçiler, tek tek ekonomik krizin önlenmesi için Türkiye’ye yardıma hazır olduklarını söylüyor. Avrupalılar Türkiye’de istikrarın korunması gerektiği fikrini benimsemiş durumda. İkili görüşmeler hızlandı. Berat Albayrak, Avrupa turunda. Mevlüt Çavuşoğlu, yıllar sonra ilk kez ‘Gynmich’ diye anılan AB dışişleri bakanları toplantısına davetli.
Varlığını bile unuttuğumuz Reform İzleme Grubu, bu sefer Reform Eylem Grubu adı altında Ankara’da toplandı.
Peki bütün bunlar gerçek mi? Türkiye’yi yönetenler bir anda “Durun böyle gitmeyecek. Biz en iyisi AB sürecine dönelim, reformlara başlayalım, Türkiye’nin ufkunu açalım” diye düşünmeye mi başladı, yoksa “Eyvah Amerika’yla işler kötü. Bir yerlerden para bulalım, farklı müttefiklerle resim çektirerek Trump’a alternatifsiz olmadığımızı gösterelim” hesabı mı var?
Tabii ki ikincisi. Ancak yine de Türkiye’nin Avrupa’yla yakınlaşması, belki kazara bize de fayda getirecek birkaç “normalleşme” adımına vesile olur diye, olumlu bir durum. İyi bir şey.
Ancak fazla iyimser olmamı engelleyen bazı noktalar var.
Üyelik müzakereleri başlayacak mı? Temkinli olmamın birinci nedeni, Avrupa’yla başlayan ikinci baharın özünde AB üyelik müzakereleri değil, aynı Emmanuel Macron