Aaaa, hukuk varmış!..
Dün, akşam alacasında geldi. Gelmez, uğramaz, hatta belki yaşamıyordur artık diye iyiden iyiye umutsuzduk. Sonra... Sonra birden geliverdi. Sürekli kalacak mı, hep birlikte mi olacağız? Bilmiyorum. Görmeliydiniz, bir sarıldık...
Dün, akşam alacasında geldi.
Gelmez, uğramaz, hatta belki yaşamıyordur artık diye iyiden iyiye umutsuzduk.
Sonra...
Sonra birden geliverdi. Sürekli kalacak mı, hep birlikte mi olacağız?
Bilmiyorum.
Görmeliydiniz, bir sarıldık, bir sarıldık. Hani gözler bazan sevinçten de dolar ya, işte öyle olduk...
Nasıl da özlemişiz...
Tabii, “Nerelerdeydin kuzum, çok özlettin kendini” diye soracak kadar da saçmalamadık. Nerede olduğunu biliyorduk. Adeta tutsak edildiğini biliyorduk. Üstelik ağır yaralı olduğunu da. Zaten oldum bittim, ben kendimi bildim bileli hep yaralı bereliydi. Bazen bedensel yaralı; çoğu kez yüreği, ruhu ağır yaralıydı.
Son dönem, son yıllar onun için daha farklıydı. Onu hayatımızdan neredeyse tümüyle çekip çıkarmak ister gibi bir saldırı başlatıldı. Üstelik bu saldırıya alkış tutan geniş bir kitle de harekete geçirildi.
Oysa çağdaş devlette “yurttaş”ın, hele hele “gazeteci yurttaş”ın sığınabileceği son ve tek liman oydu. Zorbalardan ve zorbalaşan devletten korunabileceği, güvende olabileceği son ve tek liman...
***
Dün... Akşam alacasında çıktı geldi.
Özlemiştik. Bizim meslekte o hep özlenir zaten.
Sıkıyönetim dönemlerinde daha çok özlenir.
Bir de son dönemde, farklı düşünmenin suç, farklı düşüncesini açıklayanın hain sayıldığı son dönemde...