Bu İttihatçı Tayfası Bizim Neyimiz Oluyor?
1915’in yüzüncü yılındayız. İster istemez Ermeni sorununu tartışıyoruz. Bir zamanlar aynı güneşte çamaşır kuruttuğumuz, bu toprakların kadim halkı Ermenilerin bugün sanki...
1915’in yüzüncü yılındayız. İster istemez Ermeni sorununu tartışıyoruz. Bir zamanlar aynı güneşte çamaşır kuruttuğumuz, bu toprakların kadim halkı Ermenilerin bugün sanki buharlaşmışçasına ortadan yok oluşunu bir soru ve sorun olarak kavrıyor ve cevaplamaya çabalıyoruz.
İşte tam bu noktada 1915’teki insanlık suçunu işleyenleri aklama, en azından suçlamamaya özen gösterme eğilimi epey geniş bir kesimde yandaş buluyor.O zaman da beni alıyor bir düşünce. “Acaba” diyorum, “Ortaokul ve lise tarih derslerinde bana öğretilenler yanlış mıydı? O kitapları yazanlar -mesela adı belleğimize kazılı Emin Oktay- beni, bizi, birçok kuşağı kandırdı mı?”
Sizi bilemem, ama ben, benim kuşağım, benden iki önceki ve birkaç sonraki kuşaklar da tarih derslerinde İttihat ve Terakki Partisi’nin bir darbe ile iktidarı ele geçirdiğini, Enver, Talat ve Cemal paşalardan oluşan bir üçlünün padişahı etkisizleştirip Osmanlı ülkesini demir yumrukla idare etmeye başladıklarını öğrendik. Gerek tarih kitaplarımız, gerek tarih öğretmenlerimiz İttihatçılara muhalif olanların gün ortasında kurşunlanarak öldürüldüğünü ayrıntılı olarak anlattılar. Aynı kaynaklardan Enver Paşa’nın ötekilerden birkaç parmak öne çıktığını; İttihat Terakki’nin dış politikasının ana çizgisinin Osmanlı ülkesinin Avrupalılarca “Enverland” diye anılmasına yol açacak kadar Alman emperyalizmi ile bütünleşmek olduğunu da öğrendik.