Dışardaki ‘siz’den haberler, öğütler
Arkadaşlar keyfinizin yerinde olduğunu biliyorum. Olsa olsa dışarıdan fazla ve ayrıntılı haber alamamak gibi sıkıntılarınız vardır. Boşverin, büyütmeyin. Böyle günleri bir daha bulamazsınız....
Arkadaşlar keyfinizin yerinde olduğunu biliyorum. Olsa olsa dışarıdan fazla ve ayrıntılı haber alamamak gibi sıkıntılarınız vardır. Boşverin, büyütmeyin. Böyle günleri bir daha bulamazsınız. Yan gelip yatın, sırtüstü yatın, mavrayla kuvvet verin.
Toplu mesaj bu kadar. Şimdi artık her birinize tek tek.
Akın (Atalay),
Bugünlerin kıymetini bil. Sen farkında değildin belki ama sürmenaj sınırında dolanıyordun. Düşün, bir süreliğine (mesela bir hafta, bir ay, iki ay) Cumhuriyet’in bitip tükenmez dertlerini çözmen gerekmeyecek. Kitap oku, yan gel yat, sırtüstü uzan, hülyalara dal. Paramızı çıkıştırabilirsek yapacağımız Toskana gezisini düşle. Chianti şarabı, keçi peyniri ve taze ekmek...
Anladın!
Merak etme burası tıkır tıkır yürüyor. Biliyorum avukat arkadaşlarımız aracılığıyla sana yine onlarca (yüzlerce, binlerce) “Cumhuriyet derdi” aktarıp neyi, nasıl çözeceklerini danışacaklar. Olsun, avukatlar sabahın köründe, akşamın karanlığında da ziyaretine gelecek değiller ya... Özgürlüğün tadını çıkar benim akıllı arkadaşım...
Murat (Sabuncu),
Sana kötü haberlerim var. Maalesef Yazıişleri Müdürü Bülent (Özdoğan) kaptanlığındaki genç ekip senden, benden iyi, hatta fazla iyi bir “Cumhuriyet” çıkarıyorlar. Tirajı da patlatmışlar. Arada bir şımarmasınlar diye yazıişleri katına çıkıp “Oğlum ne yaptınız manşeti, hangi haberleri girdiniz, siz şimdi abuk sabuk işler yaparsınız” diye gürleme dümenine yatıyorum. Ama nafile. O Bülent ve “kızlı-erkekli” takımı, başlarını ekranlarından kaldırıp yüzüme bile bakmadan “Abi, hadi sen odana in, yazını yaz, dayanışma için gelen misafirlerle ilgilen” deyip beni sepetliyorlar. Hani bıraksam “Ayağımıza dolanma yeter, senden başka isteğimiz yok” diyecekler.
Çıktığında sana nasıl davranacaklar bilemiyorum. Yani hazırlıklı ol...
Terli-tuzlu alnından öperim benim haber delisi Genel Yayın Yönetmenim...
Musa (Kart),
Senin için “Biraz başını dinlesin benim hücre arkadaşım” gibi laflar ettim ama lafı ağzıma tıkadılar. Biri, “Oradan da çizebilir ama Aydın Abi” dedi. “Silivri’de boya yok, tiner yok, fırça yok. Nasıl çizsin” diye seni korumak istedim. Dilleri çarık gibi. “O karakalem çizsin, biz burada boyarız” demesinler mi? (Laf aramızda fena fikir değil ama bunu onlara belli etmedim. Sen yan gelip yatanlar kervanından uzak durma e mi?)