Evet, seçimle geldiler, peki seçimle giderler mi?
Sizi bilemem, ama daha birkaç yıl öncesine kadar başlıktaki soruyu sormazdım. Aklıma geldiği olurdu da kanıtsız, belirtisiz suçlama meslek ahlakına sığmayacağı için en azından yazıya...
Sizi bilemem, ama daha birkaç yıl öncesine kadar başlıktaki soruyu sormazdım. Aklıma geldiği olurdu da kanıtsız, belirtisiz suçlama meslek ahlakına sığmayacağı için en azından yazıya dökmezdim.
Bugün farklı. Çok alametler belirdi.
Özgür Gündem’de dayanışma amacıyla nöbetçi yayın yönetmenliğine yazılan üç arkadaşımızın tutuklanıp, bir güzel kelepçelenip, Erol (Önderoğlu) Ahmet’in (Nesin) Silivri ya da Metris; Şebnem (Korur Fincancı) Hanım’ın Bakırköy Kadın Mahpushanesi’nin yolunu tutturulmaları bu alametlerden biridir.
Ama sadece biridir ve en vahimi değildir.
Ankara gazetecisi arkadaşlarımız anlatıyor. Kamuoyu araştırması yapan kurumların önde gelenlerinden biri 1 Haziran öncesinde hem AKP’den, hem HDP’den seçime ilişkin sipariş almış. Seçimden birkaç gün önce anket çalışması bitmiş. Sonuçları henüz kamuoyuna açıklamadan önce siparişi veren kurumların önüne konmuş. HDP eş genel başkanı olası sonuçlara bakmış, gülmüş, omuz silkmiş, “Bizim tahminlerimiz de bu yönde. Demek sürpriz yok” demiş.
Ancak olası sonuçlar önüne konan Zat (Kim olduğunu ben bilmiyorum, tahmin etmek size düşer) önce morarmış, sonra kükremiş:
- Böyle sonuçlanacak bir seçimi ben asla kabul etmem!..
Demokrasiyi sandık sonuçlarına indirgeyen bu zihniyetin, sonuç istediği gibi çıkmayınca sandığa tekmeyi basması sözünü ettiğim alametlerden bir başkasıdır…
Barış sürecinin göstermelik üç beş ödünle sınırlı kalamayacağını; sonunda cepte keklik sayacağı Kürt oylarının AKP sandığına akmayacağını gördüğü an sembolik (ve somut) barış masasına tekmeyi basıp devirmekte bir an bile duraksamadığını ve ardından Türkiye’nin güneydoğusunu binaları ve insanları ile haritadan kazıyacak bir savaş başlatıldığını hepimiz dolaysız tanık olarak yaşadık, yaşıyoruz.
Bu da başlıktaki soruyu sordurtan alametlerden bir başkasıdır…