Gel dediğinde gelirim ben...
Başlıktaki cümle Atilla’nın. Atilla Aksoy’un. Pazartesi sabahı aramızdan sessiz sedasız çekip giden Atilla Aksoy’un... Çoğunuz tanımazsınız. Tanıyanların çoğu...
Başlıktaki cümle Atilla’nın. Atilla Aksoy’un. Pazartesi sabahı aramızdan sessiz sedasız çekip giden Atilla Aksoy’un... Çoğunuz tanımazsınız. Tanıyanların çoğu “Reklamcı Atilla Aksoy” diye tanır. Bizim gazetenin kıdemlileri onu gazete kurşunlu baskıdan ofset baskıya geçerkenki unutulmaz ve bedeli ödenmez katkılarıyla hatırlar. Kıdemli Cumhuriyet okurları ise daha sonra Kitap Eki’ne dönüşecek olan “Kitap Köşesi”nin yazarı olarak. Bilgi Üniversitesi’nde onun dersine girmiş öğrencileri, ondan “Reklamcılığın mal satmaktan ibaret bir pazarlama mesleği” olmadığını öğrenmiş olsalar gerek. Dahası reklamcılık mesleğinin yanı sıra Türkçenin inceliklerini ve sadece sanatın değil hayatın her alanında estetiğin değerini ve tadını... Açık Radyo’nun kıdemli dinleyicileri ise onu hafta içi her akşamüstü ellerinden tutup “jazz”ın derinliklerinde dolaştırdığı o tadına doyulmaz “müzik gezileri”nden hatırlayacaktır. Hatırladıkça da... Şey... Hatırladıkça da şimdi benim olduğum gibi olacaklardır: Kederli... *** Arkadaşımdı. Sabah akşam birlikte olduğum, sık sık buluştuğum bir arkadaşım değildi. Aylarca (yıllarca?) birbirimizi görmediğimiz, konuşmadığımız çok oldu. Yine de... Atilla Aksoy benim arkadaşımdı... Açık Radyo’da benim de “Gamlı Baykuş” olup dinleyicilerle sohbet ettiğim programlardan birinin ardından, tanışlık arkadaşlığa dönüştü. “Sen sahiden sohbet ediyorsun lan. Sanki bir odadayız ve ikimiz konuşuyoruz gibi. Üstelik bir gün arabada seni dinlerken yanımda 15 yaşında bir arkadaş çocuğu da vardı. Bana ‘Sesi biraz daha açsana’ dedi; ben de ona ‘Ama bu büyükler için bir program, siyaset filan’ dedim. Sözümü kesti ‘Hayır o benimle konuşuyor’ dedi.” Övülmek güzeldir. Kişiyi okşar. Peki böylesine, bu kadar incelikli övülm